Bu Blogda Ara

20 Eylül 2025 Cumartesi

MUSTAFA KEMAL “YURTTA SULH CİHANDA SULH”

 



Atatürk’e eleştirel yaklaşsam bile, onun “yurtta sulh cihanda sulh” özdeyişini çok beğenirim.

Bu özdeyiş bir anlamda “huzurlu toplumu” ifade ediyor. Başka bir anlamda ise, toplumun barış içerisinde yaşamasını, (devlet ve millet) olarak nefse esir düşmemesini tanımlıyor. Bu aynı zamanda dünya ölçeğinde de huzuru/barışı getiriyor.

Ancak,

Önce birey sonra toplum olarak barış içerisinde yaşamak azmi öyle çok da kolay tesis edilemiyor.

Toplumu huzursuzluğa sevk edecek argümanları bilmeniz gerekiyor. Bunun için de toplum yapısını, geleneğini, değerlerini velhasıl toplumu yaşatan, ayakta tutan unsurları iyi analiz etmek; sonrasında da toplumu medeniyette ileri taşıyacak fikirleri üretmek, uygulamaya geçmek becerisine sahip olmaya kalıyor.

Bunlar çetin işlerdir/ yollardır. Önce irade gerekir. Bu konuda bilgi birikimine sahip inanmışlar gerekir. Yine kurucu iradenin ve belli başlı toplum kesimlerinin bu konuda hemfikir olmaları gerekiyor. Bunlar kolay işler değil elbette…

Geçtiğimiz yüzyılın ideolojik güce dayalı kurucuları ve rejimleri “en doğrusu bu” diktası ile toplumu hizaya getirme yöntemlerinin işe yaramadığını tarih bize gösterdi.

İkinci dünya savaşından sonra Batı yeniden yapılandı, hızla eski yaralarını sardığı gibi medeniyette büyük adımlar attı. Bir anlamda “toplumsal mutabakatını” sağladı. Elbette yaklaşık yüz elli yıl yaşadığı toplumsal ve siyasal travmalarından, savaşlardan aldıkları dersler bunda büyük rol oynadı. Yani akıllandılar…

Bunun en güzel örneklerinden birisi Japonya’dır. İkinci Dünya Savaşına kadar otoriter, yayılmacı, militarist Japonya şu anda bu huyunu terk etmiş görünüyor.

Bu alanda travma yaşamayan ülkemiz Cumhuriyetin kurulması ile birlikte “çağdaş, medeni bir toplum” yaratma iddiası ile birlikte yeni uygulamalar ortaya koydu.

“Lider, önder kültü” her zaman işe yaramıyor. Yukarıda da değindiğimiz gibi yaşanacak travmalardan gelen tecrübeler, irade, toplumsal dönüşüm için gerekli bilgi birikimleri ve en önemlisi azami “toplumsal mutabakat” gerekiyordu. Bunlar ne derece mevcuttu? Sorusu aklımıza geliyor.

Olmadığını şuradan anlıyoruz,

Kuruluşumuzun yüzüncü yılını kutladığımız halde, halâ “toplumsal mutabakatımızı” sağlayamadığımız ve huzura eremediğimiz ayan beyan ortada.

Yaşadığımız bunca olaylar bizim aklımızı başımıza getirir mi? Tamir etmek yeni yapmaktan zordur. Hangi siyasal irade ve hangi toplumsal yapıyla?

Devlet bir şekilde ayakta kalır, onda şüphem yok. Fakat ömrümüz hep didişmeyle, düşman ve hain yaratmayla, duygusal ve ekonomik sömürme/sömürülmeyle geçecek gibi geliyor bana…

 

 

 

Hiç yorum yok:

MUSTAFA KEMAL “YURTTA SULH CİHANDA SULH”

  Atatürk’e eleştirel yaklaşsam bile, onun “yurtta sulh cihanda sulh” özdeyişini çok beğenirim. Bu özdeyiş bir anlamda “huzurlu toplumu” ifa...