30 Mayıs 2022 Pazartesi

BEN GİDİCİYİM GALİBA!

 

       Uzun zamandır yazmıyorum,

       Çok şükür (yaş itibarıyla) ufak tefek şikâyetlerim olsa bile, elim ayağım tutuyor.

       Lakin…

       Hevesim kaçtı. Olur, böyle şeyler… Yaş dönümü dedi hanım.

       Yaş dönümümü yoksa başka şeyden mi? Kestiremiyorum. Var bir şeyler.

       Belki de memleket ahvali. Bu da geçer derdi rahmetli babam. Bunu diyecek mecal de kalmadı dersem abartmış mı olurum?

       Bu satırları yazarken dudaklarımda pelesenk oldu “paslanmışım yahu.”

       Aslında,

       Gaza geldiğim, hasretle kaleme sarıldığım anlarım olmadı değil. Çaptan düşmüş “gocamanlar” gibi üç satır sonra nefesimin kesildiğini, hevesimin kaçtığını hissettim.

       Yoksa…

        Bu hayattan elini ayağını çekmek mi? Belki de… Biraz da memleket ahvali mi sürükledi beni buralara? Ağaların kavgalarını ümitsizce seyreden maraba gibi hissediyorum kendimi. Kim kazanırsa kazansın benim kaderim yine aynı olacak… Gibi geliyor bana.

        Ya da,

        Her yönüyle hızla değişen dünyamıza ayak uyduramamak mı? Çevremde birer, ikişer terk-i dünya eden yaşıtlarımın hüznü olabilir mi? İsterseniz, hepsi birden diyelim.

        Nihayetinde insanız. Her ne kadar gerçeği kabullenmek gibi bir huyumuz olsa bile…

        Beni çaresizlik içerisinde kıvrandıran,

        Yaşımın kemale ermesi değil. Dünyamızın bu denli gemi azıya alıp hızla girdaba sürüklenmesi…

         Belki de yeni bir dünya kuruluyor, bizim gibi miadı dolmuşların son kullanım tarihleri doluyor.

         Geçen akşam,

         Küçük mahdumum anası ile beni “sohbet programına”- İngilizcesi talk Show’muş- davet etti.

         Huyumuz ya,

         Kendi kendimle “fikirleştim.”

         Yıllar sonra 150 binlik Ünye’de bir okulun -kendine yeter- salonunda böyle bir gösteriye ancak gidebiliyoruz. Kendime haksızlık etmeyeyim, var mı ki gideceğim. Gel de hüzünlenme. Bu konuda sayfalar dolusu yazabilirim.

         Dedim ya,

         Ağır-aksak olmaya başladık, meramımı anlatırken satırların ortasında vazgeçebilirim, nefesim kesilebilir. Emeklerimin boşa çıkmasına yanarım. Meramımı, neyi işaret etmek istediğimi anlayan birileri bulunur zahir.

         Ondan öte,

         Beni asıl dala budağa sardıran dünyamızın nerelere doğru evirildiği.

         Programın formatı gereği eşlerin sırlarını ifşa etmeleri bölümü vardı. Sanki şu günümüz dünyasında gizli kalan bir şeyler varmış gibi… Hele de on yıl önce yazılan iki satırın bedelinin ödettirildiği bir devirde. “Gogıl amaca” ne güne duruyor.

         Eş ( kadın ya da erkek)diyor ki,

         “Kocam( veya karım) uyuduğunda gizlice telefonlarını kontrol ediyorum. Kime ne yazmış, kimden ne mesaj almış vs.” Daha başka şeyler… Kıkırdayarak, gayet rahat… Ballandıra ballandıra. Belli ki tıklatma rekorlarının müptelası. Vaka-i adi-yedenmiş gibi… Hem de üstelik eşi yanında iken anlatıyor.

         Belki de,

         Bu “Talk Show’un” bir parçasıdır. Kim bilir? Devir “caz” devri… Okus-pokus devri de diyebilirsiniz…

         Bunları gördükten sonra,

         Şah ne ki!.. Ona katlanmak tansiyonumu bir milim bile kıpırdatmaz. Onunla karşılıklı beştaş bile oynarım.

         Anlaşılan o ki,

         Galiba ne bu dünya ne de ben artık birbirimizin kahrını çekemeyiz gibi geliyor bana…

         Ne yapalım yani... Her şeye rağmen yaşamak yine de güzel.

         Rahmetli atamın yaşıtı Sucu Tahsin’e söylediği gibi “Öyle deme Lan Tahsin daha ne günler göreceyük.”

  Kalemi kırmışlar bir kere...  Temyiz etmenin ne kârı var.  Hükmünü  erteleme kadı...  Ruhuma zulmün ne kârı  var.