Bu Blogda Ara

15 Eylül 2025 Pazartesi

PAPAZ DÂHİL DOKUZ KİŞİYDİK

 


Yıllardan seksenlerin sonu, doksanların başıydı galiba… Yılını tam hatırlamıyorum.

Büroma Belçika’da çalışan bir müşterim, yanında yaşlı bir Belçikalı hanımla ziyaretime gelmişti. Hoş sohbetten sonra (huyum gereği) Belçikalı hanıma sordum. “Biz Türklerin en çok tuhafınıza giden huyu nedir?”

“Siz cenaze törenlerinizi ne kadar çok abartıyorsunuz?

Şaşırdım… “Nasıl yani?” Diye sordum.

“Geçen ay bir Türk ölmüştü. Cenaze töreninde yüzlerce kişi vardı. Birkaç ay önce annem ölmüştü. Cenaze töreninde papaz dâhil dokuz kişiydik. Bin kişi de olsa, dokuz kişi de olsa gideceği yer belli.”

O günkü mantığımla “bu bir itibar meselesi” diyemedim.

Nitekim…

9O’ yılında Azerbaycan’dan dönerken Batu’ma gelmeden önümüzde asfalta saçılmış bir kilometreyi aşkın karanfilleri görünce otomobilin şoförüne “bunlarda ne? Diye sorduğumda “itibarlı bir kişinin cenazesi geçmiş.” Dedi.

Yıllar sonra,

Mustafa Koç’un cenazesinin defnedildiğinin akabinde gazetelerde “Mustafa Koç’un tabutunun üzerine Osmanlıdan kalma altın simlerle işlenmiş nadide bir örtü konmuştu.” Diye okumuştum. İtibardan taviz verilmemişti yani… Öbür tarafta ne faydası olacaksa!..

Ötür tarafta karanfillere, nadide örtülere ne kadar itibar edilir? Bizce meçhul!..

Yine,

2013 yılında arkadaşımın vefatının kırkıncı anma töreni için Azerbaycan’dayım. Anma salonunda yemekler yeniliyor, çaylar, meşrubatlar ikram ediliyor. Hoca kürsüde ayetler okuyor, dualar ediyor. Biz de arada bir âmin diyoruz. Bu böyle öğlenden akşama kadar sürdü.

Bir sonraki gün mezar başına gittim. Mermerden güzel bir mezar. “Dahi iyisi olamazdı” dedim kendi kendime.

Bu kadar masraf garibime gitmiş olacak ki oğluna “ne kadar masrafınız oldu?”

“Cenaze masrafımız çok oldu Yakup Amca, altı bin doları geçti.” Nasıl yani… Deyiverdim.

Delikanlı, itibarımız bunu gerektiriyor, oğlu atası için bir şey yapmamış dedirtmemek için. Aslında başka bir faydasının olmadığı biliyorum.”

Cevap ortada,

“İtibar meselesi.” Ama asıl soru şu… “Gidenin mi yoksa kalanın mı itibarı?”

Bizde de bu kadar olmasa bile, başka bir biçimde kendini zuhur ediyor.

(Gerçi vazgeçildi) Mezar başında “ıskat, devir” çok önemli idi. Şükür bu iş savsaklandı. Detaya girmeyeceğim. Şimdi definden sonra üç mü olur yedi mi olur akşamları ikramlı kuran okutmalar moda. Mali imkânlar nispetinde ikramların önü arkası yok. Hocaların sayısı ve meşhurluğu cenaze sahibinin mali durumuyla doğru orantılı. “Öbür dünyada yine zenginler cennette başköşeyi kaptılar”  demiştim bir arkadaşıma.

Ben hep şunu düşünürüm,

Ölen liderler için yaptırılan heyula anıtlar giden için mi yoksa sisteme hâkim olanlar için mi? Ben ikinci şıktan yanayım.

Neyse, size gülümseyeceğinizi umduğum bir anımla yazımı noktalayayım.

On beş yaşlarındayım. Bir gün eski konağımıza komşu olan konağın hizmetine bakan kadın geldi. Hışımla odadan içeri girdi.

“Kör olmayası, bize sağken çektirdi, öbür tarafa gidince de rahat bırakmayacak.” Rahmetli anam  “hayırdır kız, ne bu hışım.”

“Öbür tarafa gidecek ya… Bize durmadan vasiyet ediyor.”

Ne vasiyeti?

(Komşu konağın yaşlı hanımı ağır hasta, artık kendinden umudunu kesmiş, öbür tarafı düşünmeye başlamış.)

Diyor ki,

“Ben öldükten sonra her Cuma akşamı kuran okutturacaksınız. Cuma günleri, kadir geceleri hatim indirteceksiniz. Ramazanda Mukabele okutacaksınız.”

Başka,

“Ramazanda her akşam fakire iftar yemeği vereceksiniz.”

Anam, “dünyada iken bunları yapıyor mu?”

“Nerde, bırak fakiri bize bile zırnık koklatmıyor.”

Siz-siz olun kendi itibarınızı kendiniz sağlayın. Geride kalanların sizin üzerinizden nam salmalarına müsaade etmeyin. Size de hiçbir faydası olmaz.

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

UÇUK KAÇIK BİR YAZI

  Televizyonlar henüz siyah beyazken ve çanak antenlerimiz yokken, bazen televizyonlarımıza (özellikle) Sovyet yayınları karışırdı. Mesela t...