4 Temmuz 2022 Pazartesi

YALUGAVESİNİN OTLARI

 

Aslında bu konunun beni ilgilendirmemesi lazım…

Ben ne Yalugaveliyim ne de Bayramcalu... Ama gelin görün ki, her sabah, akşam Yalugavesinden geçerken gözüm takılıyor.

“Hay gidi çayır çimenler, ne de güzeller.”

Sizler çayır, çimen gördüğünüzde şöyle yatıp yuvarlanasınız gelir. Ama benimkisi farklı…

Ben onları görünce “hay maşallah, mallarım ne de güzel yayılırlar” diyorum.

Çocuk yaşımdan itibaren gençliğimin her yazı Bayramcanın tepelerinde mal çobanlığı ile geçti.

Zaten Bayramca ile alakam buradan gelir.

Yoksa… Bayramcanın nesine meftun olayım!

Geçen gün okuduğum bir yazıdan sonra öğrendim ki Yalugavesinin otları sahipleri gibi “bulunmaz nadirattanmış.”

Otların öyle bir özelliği varmış ki; Denizden esen ılık meltemin savurduğu kumların kaldırıma çıkmalarını engelleyip, Dünyaca ünlü “manyetik kumumuzun” helak olmasını önlüyormuş.

Allahın işine bak,

“Ağzı dualı” olan Bayramcalular ama kıyak geçilen Yalugavelüler. Allahın hikmetinden sual sorulmaz deyip o taraflara fazla bulaşmayalım. Belki de tebdil-i kıyafetliler Yalugavesinde cirit atıyorlardır. Kim bilir?

Ama…

Hikmetli otlar menfezden gelen hacet kokularını neden engelleyemediler?

Bir arkadaşıma konuyu açacak oldum, “ne zannediyorsun onların her şeyi misk-i amberdir” dedi. Cehaletimden utandım.

Neyse,

Ot işleri bir tarafa, bu kumsalın tapusu kime ait? 

Soruyu pat diye sormuş olmam yazım kabiliyetsizliğimden ileri gelmiyor. Bu konuyu son aylarda gece gündüz fikirleşmemden ileri geliyor. Gına geldi, beni huzursuz eden bu soruyu pat diye ortaya döküverdim.

“Yalu gavesinin kumları kimin?”

Vaktiyle,

Ünye bir avuçken ve Bayramca diye bir yer henüz çok uzaklarda iken “elbette” Yalugavesi yalugavelilerindi.

Ne Yalugaveliler Bayramcaluları tanırdı, ne de Bayramcalular Yalugavelüleri…

Yalugavelüler sadece “hafta günleri” köylü pazarında önünde bakraçla duran bürüklü teyzemi gördüklerinde selamlaşırlardı. O kadar.

Ya şimdi?

Fazla felsefi gamet yapmayayım. Bugünü varın siz düşünün.

Bu gidişle…

Yok edilen Belediye Sinemasını, üç kuruşluk menfaate meze edilen Pazar yerini, alelacele yıkılıp yerine sosyete inşaat yapılan Yunus Emre parkındaki lokantayı, Yunus Emre’nin kapitalizme yenik düşmesini, Tabakhane Deresine set çeken Atatürk Pakını ve daha nicelerini görmezden gelirsen…

“AHA ÖLE KUMSALA MAHKÛM OLUR ÇER-ÇOMAK OYNAR, OYUNCAĞI ELİNDEN ALINMIŞ UŞAKLAR GİBİ AĞLAR… BUGÜNLERİ MUMLA ARARSIN.”

Not: Bir şehirde KÜLTÜR MERKEZİ yapalım mı diye toplantı düzenleyen zihniyete bu yaşıma geldim ilk defa şahit oluyorum.


  Kalemi kırmışlar bir kere...  Temyiz etmenin ne kârı var.  Hükmünü  erteleme kadı...  Ruhuma zulmün ne kârı  var.