22 Mayıs 2011 Pazar


Her Yol Mubah mı?

Geçen yıl Deniz Baykal’ın başına gelenler bu yıl MHP’li yöneticilerin başına geldi. Anlaşılıyor ki geçen yıl Deniz Baykal’la CHP’yi dizayn eden güçler bu yıl da seçime yirmi iki gün kala MHP’yi dizayn etmek istediler.

Aslında dizayn edilmek istenen ne CHP, ne de MHP. Bu iki parti üzerinden Türkiye siyaseti düzenlenmek ve yönlendirilmek isteniyor. Gelin görün ki ülkemiz tiksindirici bu iki olay karşısında iyi sınav verememiştir. Hele de iktidar partisi bu konuda (sözde) savunduğu misyonun tam aksine bir tutum sergilemiştir.

Burada kasetin içeriğini ve müsebbiplerini hoş görecek değilim şüphesiz. Ancak rakip partiyi yıpratacağım diye belden aşağı çalışmak hiçbir dinde hoş görülmeyeceği gibi, iman ehli olduklarını iddia eden kişilerin de başvuracağı yöntem değildir.

Burada bana şunu diyebilirsiniz; Bu kasetleri internet ortamına AKP ya da onun destekleyicileri mi soktu? Böyle bir iddiam yok. Bunun ispatı, şahidi de yok. Burada benim vurgulamak istediğim AKP’nin bu işi fırsat bilmesi, fırsatı ganimete çevirmek istemesidir.

Başbakan Tayyip Erdoğan bundan sekiz-on yıl önce “delikanlı” olarak sunuldu, bu millete pazarlandı. Bizim bildiğimiz, delikanlı gayri ahlakı yollara başvurmadığı gibi bunlara itibar edip faydalanmak istemez. Hatta bu tür yollara başvuranlara karşı durur.

Benim üzüldüğüm ve korktuğum iki şey var. Birincisi bu tür kumpasların, gayri ahlaki yöntemlerin ülkemizde kanıksanması ve mubah olarak görülmeye başlanması. İkincisi ise muhafazakâr ve halkın manevi değerlerinin hiçe sayıldığını iddia ederek ortaya çıkmış bir parti olan AKP’nin buna itibar etmesi. Bu ahlaksızlığa itibar sadece AKP’yi yıpratsa gam yemeyeceğim. Ancak savunduğu fikirler itibarıyla dine zarar verecektir. Bir anlamda muhafazakârlar kendi kendilerini itibarsızlaştırmış olacaklar. Korkum bu.

Demek ki Türkiye’nin yaşadığı süreç o kadar çetrefilli ki ve ülkemizde öyle büyük oyunlar oynanıyor ki sahnedeki oyuncular konumları ne olursa olsun bütün yolları mubah görüyorlar. Ya da görmek zorunda kalıyorlar. Nitekim Deniz Baykal’ın istifasından sonra, önce(mağdura saygı gerekçesiyle) aday olmayacağım diyen Kılıçdaroğlu birkaç gün sonra adaylığını açıkladığında bunun sadece Kılıçdaroğlu’nun şahsiyetiyle alakalı olduğunu zannetmiştim. Lakin başbakanın kaset olayları karşısındaki tavrını görünce ülkemizdeki çatışmanın ne derece derin ve büyük olduğunu anlıyoruz.

Ülkemiz (hangi mevkilerde olurlarsa olsunlar) siyasetçilerinin bu yaşananların içinde figüran olmalarından korkuyorum. Yoksa kalite bu derece aşağı düşmezdi.

Her Yol Mubah mı?

Geçen yıl Deniz Baykal’ın başına gelenler bu yıl MHP’li yöneticilerin başına geldi. Anlaşılıyor ki geçen yıl Deniz Baykal’la CHP’yi dizayn eden güçler bu yıl da seçime yirmi iki gün kala MHP’yi dizayn etmek istediler.

Aslında dizayn edilmek istenen ne CHP, ne de MHP. Bu iki parti üzerinden Türkiye siyaseti düzenlenmek ve yönlendirilmek isteniyor. Gelin görün ki ülkemiz tiksindirici bu iki olay karşısında iyi sınav verememiştir. Hele de iktidar partisi bu konuda (sözde) savunduğu misyonun tam aksine bir tutum sergilemiştir.

Burada kasetin içeriğini ve müsebbiplerini hoş görecek değilim şüphesiz. Ancak rakip partiyi yıpratacağım diye belden aşağı çalışmak hiçbir dinde hoş görülmeyeceği gibi, iman ehli olduklarını iddia eden kişilerin de başvuracağı yöntem değildir.

Burada bana şunu diyebilirsiniz; Bu kasetleri internet ortamına AKP ya da onun destekleyicileri mi soktu? Böyle bir iddiam yok. Bunun ispatı, şahidi de yok. Burada benim vurgulamak istediğim AKP’nin bu işi fırsat bilmesi, fırsatı ganimete çevirmek istemesidir.

Başbakan Tayyip Erdoğan bundan sekiz-on yıl önce “delikanlı” olarak sunuldu, bu millete pazarlandı. Bizim bildiğimiz, delikanlı gayri ahlakı yollara başvurmadığı gibi bunlara itibar edip faydalanmak istemez. Hatta bu tür yollara başvuranlara karşı durur.

Benim üzüldüğüm ve korktuğum iki şey var. Birincisi bu tür kumpasların, gayri ahlaki yöntemlerin ülkemizde kanıksanması ve mubah olarak görülmeye başlanması. İkincisi ise muhafazakâr ve halkın manevi değerlerinin hiçe sayıldığını iddia ederek ortaya çıkmış bir parti olan AKP’nin buna itibar etmesi. Bu ahlaksızlığa itibar sadece AKP’yi yıpratsa gam yemeyeceğim. Ancak savunduğu fikirler itibarıyla dine zarar verecektir. Bir anlamda muhafazakârlar kendi kendilerini itibarsızlaştırmış olacaklar. Korkum bu.

Demek ki Türkiye’nin yaşadığı süreç o kadar çetrefilli ki ve ülkemizde öyle büyük oyunlar oynanıyor ki sahnedeki oyuncular konumları ne olursa olsun bütün yolları mubah görüyorlar. Ya da görmek zorunda kalıyorlar. Nitekim Deniz Baykal’ın istifasından sonra, önce(mağdura saygı gerekçesiyle) aday olmayacağım diyen Kılıçdaroğlu birkaç gün sonra adaylığını açıkladığında bunun sadece Kılıçdaroğlu’nun şahsiyetiyle alakalı olduğunu zannetmiştim. Lakin başbakanın kaset olayları karşısındaki tavrını görünce ülkemizdeki çatışmanın ne derece derin ve büyük olduğunu anlıyoruz.

Ülkemiz (hangi mevkilerde olurlarsa olsunlar) siyasetçilerinin bu yaşananların içinde figüran olmalarından korkuyorum. Yoksa kalite bu derece aşağı düşmezdi.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Onlar Ermiş Muratlarına!.. (Vahdeddin’in Suçu Neydi?)

İngiltere kraliyet ailesi iki gün önce prenslerini evlendirdiler. Gençler muratlarına erdiler. Dünya onları konuştu birkaç gün. Televizyonlar (bizimkilerden bazıları da) evlilik törenini naklen verdiler.

Yine bundan yıllarca önce ağabeyi de başarısız bir evlilik yapmıştı. Ağabeyinin evlenmesi de, boşanması da dünyada olay olmuştu. Ayrıldığı karısı yeni sevgilisi ile beraber bir trafik kazasında öldüğünde de olay olmuştu. Çeşitli komplo teorileri aylarca dünya gündeminden düşmemişti.

Dikkat ederseniz İngiliz kraliyetinin magazinlerini üstünkörü bilmeme rağmen ne prenslerin ne de evlendikleri hanımların adlarını yazabiliyorum burada. Beni onların evlenmeleri ya da boşanmaları zerre kadar ilgilendirmiyor. Zira onlarla ne akrabalığım var ne de onlardan dolayı dünyanın geleceği ile ilgili kaygılarım var. Benim bütün aklım, fikrim İngiliz kraliyetinin bu gibi durumlarda ne denli başarılı reklam yaptığı ve bu tür olayları kar hanesine başarı ile kaydettiğidir.

Düşünsenize, miadını doldurmuş bir rejimin kalıntıları öyle bir kamuoyu yaratıyorlar ki krallığı sorgulamak aklınızdan bile geçmiyor.

İngilizlerin işlerini, güçlerini bırakıp kraliyet mensubu bu gençlerin ne giydikleri, içtikleri ya da düğünde gelin hanımın damadı nasıl süzdüğü gibi lüzumsuz işlere neden merak sardıklarını merak etmiyorum. Ayrıca da sorgulamıyorum. Beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.

Beni ilgilendiren ve bir o kadar da şaşırtan bizim medyanın düğünle bu denli ilgilenmesi. Hele bazı televizyonlarımızın düğünü saatlerce naklen yayınlaması beni daha da şaşırtıyor.

Birincisi, düğünün saatlerce yayınlayacak kadar bizde meraklısı var mı? Öyle ya yayınlar bedava yapılmıyor. Bir getirisi olmadıktan sonra beyhude yere yayınlamanın bir âlemi yok. Buna bağlı olarak iki soru geliyor aklıma. Ülkemizde naklen yayın yapılacak kadar bu düğünü izleyen meraklısı çoksa bunun sebebi nedir? İkinci sorum ise, eğer meraklısı yoksa izleyicisi olmayan düğünü yayınlamanın maksadı ne?

Bu soru üzerine sorulardan sonra konumun ikinci kısmına geçiyorum;

Vaktiyle Mustafa Kemal’in son Osmanlı padişahı Vahdeddin’i kovarak nasıl cumhuriyeti kurduğunu anlatıp övünenler neden bu yayınlar karşısında sus puslar. Belki de naklen yayını gayet normal karşıladılar.

Eğer padişahlık seksen yıldır(nasıl kovulduğu) uğrunda konuşulacak kadar kötü bir şey idiyse bu denli vurdumduymazlık niye? Yok, eğer padişahlık kötü bir şey değil idiyse ve hatta övünülecek, gurur duyulacak bir şeyse neden Mustafa Kemale bu denli övgü?

Şunları yüksek sesle söylemeden/sormadan edemiyorum;

1-Osmanlı devletinin yıkılması padişahlık rejiminden dolayı olmadı. Hele Vahdeddin’in politikalarından dolayı hiç olmadı. Yani Vahdeddin kovulmayı hak etmedi.

2-Dünyanın iki büyük devleti(Japonya ve İngiltere) krallıkla yönetilmekte. Yani krallık dolayısıyla padişahlık çağ dışı değildir. Sadece bir tercihtir.

3-Öyleyse padişahlığı kaldıranların ve onların taraftarlarının bu denli övünmeleri neden?(Fikir jimnastiği) Acaba kendilerine meşruluk kazandırmak için-miydi?

4- Ve Osmanlı Selçukludan bayrağı devir alarak altı yüz yıl Anadolu’yu idare ederek milletimizin bu topraklarda tutunmasını sağlamadılar mı? Sağladıkları için saygıyı hak etmemişler-miydi? Bu denli saygısızlıktan sonra onların vebalini kim ödeyecek?

İki küçük magazin hatırlatması;

1-Malum olduğu üzere Cumhur-başkamız Abdullah Gül İngiltere’de Oxford mezunu. Geçen yıl bu üniversiteden yanılmıyorsam yılın devlet adamı ödülünü aldı. Yine geçtiğimiz yıllarda İngiliz ana kraliçesini Türkiye’de ağırladı.

2-Eğer Vahdeddin kovulmasa idi, muhtemelen bu yıllarda torunlarından birinin düğününü Dolmabahçe sarayında yapıyor olacaktık.

Ve kim demiş İngilizlerle düşmandık diye!...

  Kalemi kırmışlar bir kere...  Temyiz etmenin ne kârı var.  Hükmünü  erteleme kadı...  Ruhuma zulmün ne kârı  var.