Aslında
yazımın başlığını “YENİLENLER BİZİ FETHETTİ, BİZ ONLARI DEĞİL.” Koyacaktım. Ben
de insanım, bu başlığımın dikkat çekmeyeceğini düşünerek günün moda figürleri
olan Yalıkahveliler’i tercih ettim. Ama merak etmeyin, yazı aslında onlarla da
alakalı.
Büyük Roma,
Yunanistan’ı fethedip Yunan ülkesindeki değerli heykelleri Roma’ya getirdiğinde,
Romalı yaşlı Cato “yenilenler bizi fethetti, biz onları değil.” Demiş.
Nitekim
İkinci Dünya Savaşında Alman Orduları Paris’e girdiğinde işgal komutanı Alman Generali
Fransız Aristokratına böbürlenerek “artık ilelebet Fransa Almanya’nın himayesinde”
dediğinde, Fransız Aristokrat “Fransızlar Almanlardan daha kültürlüdür. Beş yıl
sonra ya siz Fransız olursunuz ya da çekip gidersiniz.” Sonuç malum.
Farslar son
Ahameniş İmparatorluğunun Büyük İskender tarafından yıkılmasından sonra, Fars
Sasaniler ve sırasıyla Araplar, Türkler, Moğollar ve nihayetinde yine Türkler
tarafından idare edilmelerine rağmen, baskın kültürleriyle hepsini kendi
içlerinde eritmişlerdir. Nihayetinde 1922’de son Kaçar hanedanından sonra tekrar
Farsların hâkimiyetine geçti.
Bilge Kağan
yazıtlarında Çin’in kültürel hegemonyasının tehlikelerinden bahsetmiştir.
Günümüzde
Batı Emperyalizminin ekonomik hegemonyasından çok, kültürel işgali daha ön
plandadır.
Otuz beş yıl
geçmesine rağmen Azerbaycan dâhil, Orta Asya Türki Cumhuriyetlerde hala Rus
dili ve kültürü hâkim. İki yüz yıllık hegemonyadan sonra böyle bir hâkim
kültürü söküp atmak kolay değil elbette. Bu konuda daha çok yol alacaklarına benzer.
Ama onun yerine ne koyacaklar? Esas mesele burada!..
Yarın
cumhuriyetimizin yüz ikinci kuruluş yıldönümü. Geriye dönüp baktığımızda kültürel
birlikteliğimizi sağlayabildik mi? Cumhuriyeti kuranlar bu konuda ne düşündüler?
Kültür, her
türlü sanatla ve geleneklerle geliştirilir. Sanatta modernleşmek için batı
sanatı örnek alındı. Müzikte önce halk müziği ve sanat müziği tasfiye edilmeye
çalışıldı. Yerine çok sesli senfoni orkestraları kuruldu. Hâlâ cumhurbaşkanlığı
halk müziği orkestrası kurulamadı. Mimarimiz hep içler acısı… Alman şehircilik
ve mimari eserleri örnek alındı. Mustafa Kemal’in ant mezarı bile buradan
esinlendi.
Medeniyet ve
kültür ayrı şeylerdir. Medeniyet evrenseldir ama kültür toplumun kendi dinamiğidir.
Kültür teknolojiden ve medeniyetten esinlenir ama bire bir uygulamaz. Kendi
potasında eritir, şekillendirir. Zaman içerisinde kendi kültürel değerlerini
üretir, geliştirir. Kısaca “ben buyum” der.
Elbette
bunlar kolay şeyler değildir. Bir imparatorluktan milli devlete geçeceksiniz ve
(millet olama vasfını kazanamamış ve üstelik kırkambar) bir toplumu millet
yapma yolunda büyük reformlar yapacaksınız. Kolay meseleler değil.
Yirminci
yüzyılın “yık yeniden yap” olan eskiye
pirim vermeme hastalığına kapılıp batı medeniyeti özentisi ile yeni şeyler icat
edeceksiniz. …. Ve üstelik bir idolün adıyla. Bir de ideolojilerle tatlandırarak.
Toplum yüzyıllardır yaşam biçiminden vazgeçer mi? Tutmadığı ortada.
Elbette karşı
duranlar olacaktı. Bu insanlığın doğasında var. “Karşı durmak.” Fırsatını
buldukları an kendi değer anlayışlarını öne süreceklerdi. Sürüldü nitekim. Ne
var ki yanlış şurada; Çatışmalarla kültür üretilmez. Dipçikle, zorla kültür
kabul ettirilemez. Toplum günün getirdikleri ile zaten kabullenir. Devlet
yönlendirir, alan açar.
Şimdi,
bunların Yalıkahvesi ile ne alakası var diyeceksiniz. Eğer, bunca geçen
yıllarda şehir kültürü üretememişseniz ve ideolojilerin peşinden yıllarınızı
heder etmişseniz, yeni gelenler ne sizin ideolojini ne de kültür ya da
medeniyet sandıklarınızı dikkate almayacaklardır. Tıpkı sizin gibi onlarında
kendi ideolojileri, medeniyet ve kültür anlayışları var.
Köhnemiş, modası
geçmiş ideolojilerin yerine, sığındığınız ve birlikteliğinizi muhafaza refleksiyle
icat ettiğiniz “çevrecilik” söylemleri ile bir yere varamazsınız. Kaldı ki, bu
sizin icadınız da değil. İthal. Tıpkı ( toplumu yok sayarak) savunduğunuz dünkü
sığ fikirleriniz gibi…
Bir nasihat;
Toplumun bütününü kucaklayın. Onları iyi tanıyın ve kendi hayallerinizle değil
onların hayalleri ile hasbihal olun.
Yoksa iki
arada bir derede kalırsınız. Yani Araf da… Orası da hiç de iç açıcı bir yer
değil. Benden söylemesi…
Daha nice yüz
ikinci yıllara… Kutlarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder