Bu Blogda Ara

28 Ekim 2025 Salı

“YALUGAVELÜLERİN” HANDİKAPI !..

 

Aslında yazımın başlığını “YENİLENLER BİZİ FETHETTİ, BİZ ONLARI DEĞİL.” Koyacaktım. Ben de insanım, bu başlığımın dikkat çekmeyeceğini düşünerek günün moda figürleri olan Yalıkahveliler’i tercih ettim. Ama merak etmeyin, yazı aslında onlarla da alakalı.

Büyük Roma, Yunanistan’ı fethedip Yunan ülkesindeki değerli heykelleri Roma’ya getirdiğinde, Romalı yaşlı Cato “yenilenler bizi fethetti, biz onları değil.” Demiş.

Nitekim İkinci Dünya Savaşında Alman Orduları Paris’e girdiğinde işgal komutanı Alman Generali Fransız Aristokratına böbürlenerek “artık ilelebet Fransa Almanya’nın himayesinde” dediğinde, Fransız Aristokrat “Fransızlar Almanlardan daha kültürlüdür. Beş yıl sonra ya siz Fransız olursunuz ya da çekip gidersiniz.” Sonuç malum.

Farslar son Ahameniş İmparatorluğunun Büyük İskender tarafından yıkılmasından sonra, Fars Sasaniler ve sırasıyla Araplar, Türkler, Moğollar ve nihayetinde yine Türkler tarafından idare edilmelerine rağmen, baskın kültürleriyle hepsini kendi içlerinde eritmişlerdir. Nihayetinde 1922’de son Kaçar hanedanından sonra tekrar Farsların hâkimiyetine geçti.

Bilge Kağan yazıtlarında Çin’in kültürel hegemonyasının tehlikelerinden bahsetmiştir.

Günümüzde Batı Emperyalizminin ekonomik hegemonyasından çok, kültürel işgali daha ön plandadır.

Otuz beş yıl geçmesine rağmen Azerbaycan dâhil, Orta Asya Türki Cumhuriyetlerde hala Rus dili ve kültürü hâkim. İki yüz yıllık hegemonyadan sonra böyle bir hâkim kültürü söküp atmak kolay değil elbette. Bu konuda daha çok yol alacaklarına benzer. Ama onun yerine ne koyacaklar? Esas mesele burada!..

Yarın cumhuriyetimizin yüz ikinci kuruluş yıldönümü. Geriye dönüp baktığımızda kültürel birlikteliğimizi sağlayabildik mi? Cumhuriyeti kuranlar bu konuda ne düşündüler?

Kültür, her türlü sanatla ve geleneklerle geliştirilir. Sanatta modernleşmek için batı sanatı örnek alındı. Müzikte önce halk müziği ve sanat müziği tasfiye edilmeye çalışıldı. Yerine çok sesli senfoni orkestraları kuruldu. Hâlâ cumhurbaşkanlığı halk müziği orkestrası kurulamadı. Mimarimiz hep içler acısı… Alman şehircilik ve mimari eserleri örnek alındı. Mustafa Kemal’in ant mezarı bile buradan esinlendi.

Medeniyet ve kültür ayrı şeylerdir. Medeniyet evrenseldir ama kültür toplumun kendi dinamiğidir. Kültür teknolojiden ve medeniyetten esinlenir ama bire bir uygulamaz. Kendi potasında eritir, şekillendirir. Zaman içerisinde kendi kültürel değerlerini üretir, geliştirir. Kısaca “ben buyum” der.

Elbette bunlar kolay şeyler değildir. Bir imparatorluktan milli devlete geçeceksiniz ve (millet olama vasfını kazanamamış ve üstelik kırkambar) bir toplumu millet yapma yolunda büyük reformlar yapacaksınız. Kolay meseleler değil.

Yirminci yüzyılın “yık yeniden yap”  olan eskiye pirim vermeme hastalığına kapılıp batı medeniyeti özentisi ile yeni şeyler icat edeceksiniz. …. Ve üstelik bir idolün adıyla. Bir de ideolojilerle tatlandırarak. Toplum yüzyıllardır yaşam biçiminden vazgeçer mi? Tutmadığı ortada.

Elbette karşı duranlar olacaktı. Bu insanlığın doğasında var. “Karşı durmak.” Fırsatını buldukları an kendi değer anlayışlarını öne süreceklerdi. Sürüldü nitekim. Ne var ki yanlış şurada; Çatışmalarla kültür üretilmez. Dipçikle, zorla kültür kabul ettirilemez. Toplum günün getirdikleri ile zaten kabullenir. Devlet yönlendirir, alan açar.

Şimdi, bunların Yalıkahvesi ile ne alakası var diyeceksiniz. Eğer, bunca geçen yıllarda şehir kültürü üretememişseniz ve ideolojilerin peşinden yıllarınızı heder etmişseniz, yeni gelenler ne sizin ideolojini ne de kültür ya da medeniyet sandıklarınızı dikkate almayacaklardır. Tıpkı sizin gibi onlarında kendi ideolojileri, medeniyet ve kültür anlayışları var.

Köhnemiş, modası geçmiş ideolojilerin yerine, sığındığınız ve birlikteliğinizi muhafaza refleksiyle icat ettiğiniz “çevrecilik” söylemleri ile bir yere varamazsınız. Kaldı ki, bu sizin icadınız da değil. İthal. Tıpkı ( toplumu yok sayarak) savunduğunuz dünkü sığ fikirleriniz gibi…

Bir nasihat; Toplumun bütününü kucaklayın. Onları iyi tanıyın ve kendi hayallerinizle değil onların hayalleri ile hasbihal olun.

Yoksa iki arada bir derede kalırsınız. Yani Araf da… Orası da hiç de iç açıcı bir yer değil. Benden söylemesi…

Daha nice yüz ikinci yıllara… Kutlarım.

 

Hiç yorum yok:

UÇUK KAÇIK BİR YAZI

  Televizyonlar henüz siyah beyazken ve çanak antenlerimiz yokken, bazen televizyonlarımıza (özellikle) Sovyet yayınları karışırdı. Mesela t...