Bu tür tartışmalar eskiden de vardı gerçi… Ama son on yıldır( özellikle son birkaç yılda) ivmesi giderek arttı.
Özellikle
iktidar ortaya bir şeyler atıyor, bunun üzerine memleketin her tarafından
(aleyhte veya lehte) sesler yükseliyor.
Mesela,
Cumhurbaşkanı
Erdoğan “Abdülhamit otuz üç yıl bir karış vatan toprağını kaybetmedi” diyor.
Öbür taraftan bir buçuk milyon km. kare kaybedilen toprağı nerelere koyacağız
deniliyor.
Son günlerde
Face’de, 60’ların kudretli albayı Alpaslan Türkeş’in videosu dolaşıyor. Videoda
İttihatçılar hakkında söyledikleri yer alıyor. Kısaca, “İttihatçılar
vatanperver olabilirler ama şu kadar vatan toprağının kaybedilmesine sebep
oldular. İttihatçılar komitacı idi ve komitacılardan devlet adamı olmaz.”
Diyor.
Gönderilerin
altında da (aleyhte- lehte) bir sürü yorumlar. Sonuç? Maksat içimiz ferahlasın.
Rakibe bir yumruk da benden hesabı…
İletişim
araçları o kadar çeşitli ve ulaşılabilir kolaylığı var ki; bu tür sitelere üye
olmayı becermek, biraz da internette dolaşma kabiliyeti her şey için yeterli.
Bu tür yazı
ve videolar ilmi derinlikten yoksun, magazinsel, karşıtına balyoz indirmek ve
taraftarının gönlünü hoş etmek ile safları sıklaştırmak için kullanılıyor.
Elbette bu
tür tarihi olayları ders almak için unutmamak gerekir. Ama bu bizim gibi sade
vatandaşların işi değildir. Akademisyenlerin üzerinde çalıştığı, çok yönlü
araştırıp, incelediği,( artısı ve eksisi ile) netice çıkarıp dersler sunduğu
konular olmalıdır. Kısaca, eş-dost sohbetlerinde, kahvede pişti oynarken
tartışılacak konular değildir.
Bu
tartışmalar bize hiçbir şey kazandırmadığı gibi, konuların değerlerinin
yitirilmesi, alınması gereken derslerin alınmamasına yol açar. Kısaca konu
magazinleşip “mahalle dedikodularına” döner.
1- Bu tür tartışmalar tarihi magazinleştirir,
tarih bilincini törpüler, toplumu ayrıştırır, her kesimin, her meşrebin ayrı tarih
bilincini yaratır. Hâlbuki millet olmanın şartlarından birisi de ortak tarih
bilincidir.
2- Bu otoriter iktidarların arayıp da
bulamayacağı bir olgudur. Günümüzde tartışılması hiçbir işe yaramayacak konuları
tartıştırarak muhalefeti ayrıştırmak, parçalamak, günün ve geleceğin asıl
sorunlarının gündeme gelmesini engellemektir.
3- Dolayısıyla otoriter rejimler
zaman-zaman böyle konuları kasıtlı olarak ortaya döker. Böylelikle günün önemli
sorunlarını göz ardı ettirdiği gibi, muhalefeti de ayrıştırır. Mesela
Abdülhamit hikâyesi gibi…
4- Ayrıca kuşaklar arası tarih bilinci
ile öncelikler sıralamasını yok eder. Çünkü yaşlı kuşağın tarihi değerleri ve
öncelikleri ile genç kuşakların değer yargıları ile öncelikleri farklıdır.
Dolayısıyla parçalanmış tarih bilincinin genç kuşaklara aktarılması mümkün
olmadığı gibi; günün ve geleceğin sorunları üzerinde kafa yorma şevkini de
dumura uğratır.
5- Bu tür “kavgalar” günün sorumlularının
ve sorunlarının tespitinden ziyade, geçmişin günahlandırılması neticesini
verir.
6- Sonuç olarak; “kolay siyaset” yapmaya
alışmış –muhalefet de dâhil- siyasetçilerin işine yarar. Ayrıca bu otoriter
iktidarların arayıp da bulamayacağı şeydir. Böylelikle toplum kolayca
yönlendirilebilir, manipüle edilebilir.
Bu
“tarihin mezar kazıcılığından” başka bir şey değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder