İlk defa gittiğiniz
bir şehirde, pazaryerleri gibi, parklar gibi yerleri dolaştığınızda… Ya da
sivil aktivite anlamında faaliyetlerin neler olduğunu soruşturduğunuzda… Veya
(eğer bir meslek mensubu iseniz) mensup olduğunuz odaya bir uğradığınızda… En
azından bir esnaf lokantası veya kahvehanesine yolunuz düştüğünde…
O şehrin
yaşam felsefesi, kültürü, medeniyet seviyesi hakkında fazlası ile fikir sahibi
olursunuz. O şehir hakkında yığınla methiyeler düzseler bile bir kulağınızdan
girer öbür kulağınızdan çıkar. Siz göreceğinizi görmüşsünüz zaten.
Bir adım daha
ileri gidelim. Eğer (toplumsal) bir olaya şahit olmuşsanız, olayın aktörlerinin
davranış biçimlerinden o şehir hakkında kanaat notunuzu korkmadan
verebilirsiniz.
Bir şehrin
medeniyet seviyesi o şehrin ekonomik durumundan çok ( sanatsal ve sportif gibi)
toplumsal faaliyetlerinin dereceleri ve kaliteleri ile ölçülür.
Bu arada,
Sadece
birincisine yani ekonomik güce sahip şehirler “hanzoluktan” öte gidemez.
Medeniyet yolunda daha kırk fırın ekmek yemeleri gerekir.
Ekonomik
durumu sıkıntıda ve bir de toplumsal faaliyetlerinden bihaber şehirler ise büyücek
köyden hallicedir. Buranın ahalisi bol bol geçmişi ile övünür ve stres atmak
için en kolay yolu seçer. “Siyaset”. Kısaca her şeyi siyasete bağlar. Orada da
bol bol atışma, kavga ve kışkırtma vardır.
Siyaset
meslek gibi görünse de; Bizim gibi ülkelerde işi-gücü olmayan, biraz parası
olan, geleceğini makamlarda arayanların ve düşman bildiklerini çatlatmak
isteyenlerin çok kolay yapabileceği şeydir.
Siyasette
kurallar alabildiğine zayıftır, tahsil istemez ve birazda “kibarca” gününe ve
saatine göre hareket kabiliyeti ister. Ama şunu da unutmamak gerekir; Siyasetin
ve siyasetçinin çerçevesini çizen de toplumun kendisidir. Yani toplumun kültür
ve medeniyet seviyesidir. Medeni toplumlarda (hele) bir milletvekilinin kazıklarla
şov yapmasına bırakalım toplumu kendi partisi dahi izin vermez.
Yine dönüp
dolaşıp geliyoruz toplumun kültür ve medeniyetine… O da malum olduğu üzere, her
türlü toplumsal etkinliklerle sağlanır.
Etkinlikler,
toplum katmanlarının birbirine yakınlaşmasını, birbirlerini anlamalarını ve
ortak değerler üretmelerini sağlar. Bireylerin hoşgörülü olmalarına vesile
olur. Yani toplumsal etkinlikler siyaset gibi çatışmacı değildir.
Tartışmalar-ki ben münazara kelimesini kullanmayı yeğlerim- insancıl ve aynı
zamanda daha bilimsel temellere oturur.
Ağzı olanın da konuşmasına fırsat verilmez. Nezaket, zarafet ve bilgiye
hürmet vardır. Kısaca seviye alabildiğine yüksektir. Karşınızdakinin düşüncesini
benimsemeseniz bile, önerinin kalitesini takdir edersiniz.
Son
paragrafıma geçmeden önce;
Her türlü sanatsal
faaliyetlerin iktidarlarla, yönetimlerle, mali imkânlarla ve binalarla doğrudan
alakası yoktur. Elbette imkânların, yapılmak istenen etkinliklerin kalitesinde
etkisi vardır ama yapılmasına engel değildir. İmkânlar ölçüsünde yapılır. Bu
nefsi heves değil, imkânı olan her bireyin toplumsal sorumluluğudur.
Yaşadığımız
şehirde yani Ünye’de,
Sanatsal
faaliyetler var mı? Varsa hangi faaliyetler? Ben duymadım, duyan beri gelsin!
Yıllık
etkinlikler var mı? Belediyenin arada bir festival adı altında getirdiği
sanatçılar hariç yöresel etkinlik var mı? Elbette yok.
…Ve elbette,
Sanatsal ve
kültürel altyapının olmadığı bir şehirde canım Belediye Sinemasının yıkılıp
yerine AVM yapılmasına, koskoca kamusal alan olan Pazar Yerinin kaldırılıp
yerine yine AVM yapılmasına tepki olmaz.
Onun için
betona sıkışıp kalmayın çocuklar… Kumsalda (bugüne kadar yaptığınız gibi) “var
oynayın git oynayın…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder