Bu Blogda Ara

4 Ekim 2025 Cumartesi

YALIKAHVESİ... BU İŞTE VAR BİR HİKMET!..

 

Her memleketin ekabirleri vardır. Bunların her yaptıkları, ettikleri hikmettir.  Bir şeyler uydururlar… Uydurduklarının kerametine kendileri de inanırlar.

Hükümet meydanındaki “canım ıhlamur” ağacına kazak örmüşlerdi de… Ihlamur ağacı utancından bilmem kaç sene kendine gelememişti.

İşin tuhaf tarafı, ıhlamurun giysileri lime lime dökülene kadar ilgililer (her ne hikmetse) müdahale edememişlerdi. Belki de taşradan gelmenin çekingenliğinden olsa gerek. Hatta bu kocalmış halimle gecenin birinde “anarşitlik” mi yapsam acaba diye düşünmüştüm.

Ya her an kullanılan merdivenlerin rengarenk boyanmasına ne demeli?

Velhasıl bizim ilerici sosyeteler her boyaya girerler de… Hangi topurdan çıktıklarını bilmezler.

Bu durum zamanımızla alakalı değil. Öteden beri göçlerin yoğun olduğu toplumlarda her zaman böyle şeyler olur. Yeni gelen her zaman önceki gelenden daha köylüdür! Tersinden söylersek; Önceki gelen yeni gelenden daha “ekabirdir.” Ama ikisinin de aslı ayan beyan ortadadır.

Vaktiyle,

Mahalleye taşındığımızda önceki gelen “ekâbir” mahalleyi köylüler bastı demiş çaktırmadan… Kankası diğer “ekabire” …

Zamanında-ki 1984 yılıydı- belediye meclisine seçildiğimizde önümüze Yüzüncüyıl meselesi geldi. Orayı çay bahçesi olarak Kaymakamlıktan ihalesini alan vatandaş, Kaymakamlığa “buraya sizin onaylayacağınız proje ile daha büyük bir tesis yapayım. Ona göre kiramı uzatırsınız” der. Kaymakamlık da kabul eder.

Biz yönetime geldiğimizde mecliste bulunan ANAP ve SODEP üyesi dört meclis üyesi önerge verip ihalenin iptalini talep ettiler. SODEP’in gerekçesi orası halkın gidemeyeceği kadar “sosyetik” bir yer yapılmak istendiği üzerine idi. ANAP’lının gerekçesi ise ihaleyi alan kişinin bira bayisi olduğu orayı meyhane yapacağı, gençlerin ahlaklarının bozulacağı üzerine idi.

Önergeyi verenler, verdikleri önergeyi cansiperane savundular. Zannedersiniz ki memleket elden gidiyor. Münakaşa öğlene kadar sürdü. Öğle arasında bana “onlar da ihaleye girip kazanamamışlardı.” Dendi.

Öğleden sonra karşı çıkanlardan birinin yanına oturdum kulağına fısıldadım; “şimdi ihaleye sizin de girdiğinizi ama kazanamadığınız için bu önergeyi verdiğinizi söyleyeyim mi?” Dediğimde seslerini kestiler, süklüm püklüm oldular. Önerge ret edildi.

Birinci hikâye bu… İkincisi,

Net senesini hatırlayamıyorum. Zamanın Atatürkçü Düşünce Derneği başkanından Ünye Mimarlar Odasına bir mektup geldi. Mektupta şu andaki Atatürk Parkının düzenlenmesi konusunda yardım istiyorlardı. Cevabi yazımda her türlü proje desteğini yapacağımızı kendilerine bildirdim.

Beni derneğe davet ettiler. Bana dediler ki “yazdığımız otuz üç kurumdan sadece Radar Komutanlığı ile siz cevap verdiniz. Diğerleri iki satır yazı bile yazmadılar.” Eee… İtibar meselesi… Oturup düşünün… Diyemedim. Uzun yıllar öylece kaldı. Orasının ayyaş, berduş, uyuşturucu yatağı olmasından hiç rahatsız olmadılar.

Ama belediye oraya müdahale ettiğinde- projelendirmeye benim de itirazlarım olmuştu- ayağa kalktılar. “İstemezük”. Memlekette bir dikili çubukları olsa gam yemeyeceğim. Onlar halâ betonun terkibindeler, börtü böcek derdindeler…

Öbür taraftan,

Yirmi küsur yıldır iktidar oldular ama muktedir olamadılar. Muktedir olmak için önce şehirli olmak gerekir, sonra da ekâbir olma yolunda terleyeceksin. O da çok kolay değil azizlerim. Baksanıza öbür taraf, on yıllar geçti hala ıhlamurun kazağı, yalının kumu ile oynuyor.

Ben şüpheci bir adamım. Böyle haddi aşkın salya sümük ağlamalar, ağıtlar, kutsamalar ayyuka çıkmışsa mutlaka bir menfaat var gibi geliyor bana.

Boşuna Yüzüncüyıl hikayesini anlatmadım size…

 

 

 

 

   

Hiç yorum yok:

YALIKAHVESİ... BU İŞTE VAR BİR HİKMET!..

  Her memleketin ekabirleri vardır. Bunların her yaptıkları, ettikleri hikmettir.  Bir şeyler uydururlar… Uydurduklarının kerametine kendile...