Televizyonlar
henüz siyah beyazken ve çanak antenlerimiz yokken, bazen televizyonlarımıza
(özellikle) Sovyet yayınları karışırdı.
Mesela tv.’de
kovboy filmi varken, birden bire Sovyet kanallarından futbol maçları yayına
girerdi. Belli belirsiz… Yani her iki görüntüyü aynı anda seyrederdik. Ama her
iki görüntünün de birbirinden haberleri yoktu. Ne kovboyların ne de oynayan
futbolcuların bundan haberleri vardı.
Bir gün acaba
dedim kendi kendime, “ iç içe geçmiş kâinatlar olamaz mı? Biz de ölünce başka
bir boyuta mı geçiyoruz?” Bu fikrimi birkaç arkadaşımla paylaşınca bir tuhaf
baktılar bana.
…………………..
Bundan yirmi
beş yıl kadar önce bir doçent konuşmacının sözleri dikkatimi çekmişti. Dedi ki;
“ kıyamet ne zaman kopacak biliyor-musunuz?” Biz hep bir ağızdan “Allah bilir”
dedik. “Ona şüphe yok ama neden?” diye tekrar sordu. Nereden bilecektik.
“İnsanoğlu insan üretecek ve Allah’a diyecek ki; bak ben de senin yaptığına
muktedir oldum. O zaman Allah kendisine şirk koşulmasına karşı kâinatı yok
edecek.”
O zaman
demiştim ki; “bu adam kafayı ayazda bırakmış.” Ama şimdi öyle düşünemiyorum.
Diyorum ki “acaba?” Yapay zekâyı geliştiren ve insan uzvu üretebilen
insanoğlundan korkulur vallahi!
………………………
Eflatun
vaktiyle kâinatın dört ana maddeden oluştuğu kanısına varmış. Uzun yüzyıllar da
böyle kabul edilmiş. Şimdi gülüp geçiyoruz.
Daha geçen
yüzyıl, ( ideolojilerin gemi azıya alındığı daha kısa zaman önce) bilimin
öngörüleri kati ve değişmezdi. Dogmalar ve inanç üzerine kabuller çağ dışıydı.
Şimdi bilim bile “şimdilik doğru bildiğim bu” diyor. Her an yeni şeyler ortaya
çıkıyor ve geçmişi çürütüyor.
Geçen hafta
(yarı) bilimsel bir makalede okudum. Gerçi hepsini anlamakta zorlandım. Lakin
şunu anladım; yeni geliştirilen kuantum işlemci, bugünün en hızlı
bilgisayarından on üç bin kat daha hızlı. Vaktiyle şunu da okumuştum; ilk
kullanıma sokulan bilgisayarın büyüklüğü 167 m2 büyüklüğünde bir odaya ancak
sığıyor ve saatte 187 kw. Elektrik harcıyordu. Ama günümüzün el kadar cep
telefonundan bilmem kaç bin defa daha yavaştı. O yılların bilginleri bugünün
cep bilgisayarlarını görselerdi ne yaparlardı acaba?
Daha yeni
okudum. Doğacak çocuğun şeklini, şemalını (yaptığı müdahalelerle) ayarlayabilen
bilim bir üst evreye geçmiş. Artık karakterini bile belirleyecek. Hatta siyasal
tercihlerini bile ayarlayabileceklermiş. Çok değil, ekiz on yıla kadar bunu
gerçekleştirebileceklermiş.
Allah’ım ne
günlere kaldık?
Düşünsenize,
uğrunda ölünen bilumum liderlerin yeni baştan üretildiğini… Ama şundan
kesinlikle eminim. Uğrunda öldükleri önce kendileri liderlerini ortadan
kaldırmanın çaresine bakacaklardır.
Mehdilere ne
demeli? Dünyada mehdi enflasyonundan geçilmezse ne olacak? Bu sefer dünyada benim
mehdim senin mehdini döver kavgası başlarsa şaşırmam.
Geçen
yıllarda, bir Kurban bayramı arifesinde, hoca hutbede “ kurban kesmenin kesilen
kurbanın kılı sayısı kadar sevabı var” demişti. İlk kurbanın da Cennette kırk
yıl beslenen koyunun Hz. İbrahim’e gönderildiğinden bahsetmişti hoca.
Daha geçen
Cuma vaazında hoca, Allah meleklerine “Âdemi yarattım, secde edin buyurdu”
dedi. Biz de aval-aval dinledik. “Yahu bizler hala oralarda-mıyız” dedim kendi
kendime…
Korkarım, bir
gün eloğlu öyle bir mahlûkat yaratır ki “haydi buyurun secde edin” der mi der…
O zaman yandı gülüm keten helva.
İnanmıyor-musunuz?
O zaman geçmişte olduğu gibi bugün bile adı konulmamış secdelere ne demeli?
Dedim ya,
Uçuk kaçık
bir yazı bu… İnanıp inanmamak size kalmış!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder