(ı) Devam
Eski Askerlik
Şubesinin yıkılıp yerine “çağdaş”
yenileme adı altında hiç de sanatsal özelliği olmayan bir bina inşa
edilmesi… İçimde hep hicran olmuştur. Daha yakına gelelim,
2010’dan
sonra Park Restoranının yıkılıp yerine yenisinin yapılması, Yunus Emre Parkına
adına ve yerine hiç de yakışmayan binanın dikilmesi… Emsal şehirlerde bile
örneği olmayan Belediye Sinemasının yıkılıp yerine (övünülerek) AVM yapılması,
Pazar Yerinin birtakım menfaatlere heder edilmesi, Yunus Emre’nin mekânının “yatır ve ticaret” mekânı haline getirilmesi…
Bütün bu
olaylar gösteriyor ki,
Devlet (kamu
yönetimi) ile halk arasında (her ne kadar aynı sosyal yapıdan gelseler bile) kültürel
farkındalık var. Ya da resmi ideolojiye bağlı olarak anlayış farklılığı var.
Belki de kamu kurumlarının kültürel olgudan ziyade ideolojik yaklaşımdan ileri
gelmektedir.
Mülkiye
amirinin ve şehir yönetiminin (şehrin değerlerini dikkate almadan) pervazsız
davranışı, merkezi kararlar…
Bunlar
uzmanları tarafından incelenip, bilimsel tezler haline getirilmesi gereken
konular/sorular…
Görüyoruz ki,
yaşam felsefesi ve kültürel yaklaşımlar yerine günün moda argümanlarına
büründürülmüş ideolojik saplantılarla gardımızı alıyoruz. Çatışarak baskın
gelmeye çalışıyoruz.
Hâlbuki asıl
yapmamız gereken, yaşam anlayışımız ve kültürümüzü temel alarak bilimsel
verilerle savunmalarımızı yapmamızdır. İdeolojilere bulanmamış ortak kültürel
altyapımız var mı? Sorusu ayrı bir inceleme ve yazı konusu!
Özelde
Yalıkahvesi örneklemesiyle yazımıza devam edelim,
Muhalif
kesime bakalım,
Önce (dünyada
eşi benzeri bulunmayan) çimen ve kumlar savunuldu. Tutmayınca yapılacak gezinti
yolunun betonlarına kafa takıldı. “Biz doğallığı bozdurmayız, dolayısıyla beton
istemeyiz.” Denildi. Hâlbuki savunma, buranın anlamı ve düzenlemenin buna uygun
olup olmadığı üzerine olmalıydı.
Düzenleme (anlamını
bozmadan) her zaman mümkündür ve olması gerekir. Bir söz vardır “eskiye rağbet
olsa bitpazarına nur yağardı.” Hatta yeni anlamlar katmak da mümkündür. Yoksa
işin sonu “mezbeleliktir.”
Bütün bunlar
şu soruları akıllara getiriyor,
Mademki doğallığa
ve bağlantılı olarak tarihe bu kadar meraklısınız neden Tabakhane Deresinden
oraya gelene kadar sesiniz çıkmadı?
Atatürk Parkı
ve bitişiğindeki balık lokantasına, köprüye gelene kadar ki gezinti yoluna,
Yunus Emre Parkındaki ve bitişiğinde yapılmış ucube binalara, işgallere karşı
durmadınız? Geçmişte yapılan Belediye Sineması katliamını saymıyorum bile.
Oraya gelene
kadar sesiniz çıkmayıp kumsalda can havliyle feveran ettiğinize göre… Orada (her
neyse) özel menfaatleriniz mi var? Sorusunu sormak geliyor insanın içinden. Acaba
orası “sahiplenilmiş” bir mekân mı? İleri sürdüğünüz argümanlar kılıf mı?
Gelelim
yönetime,
Yukarıda da
bahsettiğim gibi yönetimlerin (hangi ideolojilere sahip olurlara olsunlar)
kültürel altyapı, gelenek, kültürel kutsallık, aidiyet gibi dertleri yoktur.
Onların öncelikleri (her türlü) faydacılık üzerinedir. Yaptım oldu
zihniyetidir. Düşünülüp, taşınılıp yapılmış projeleri çok azdır. Zaten teknik
altyapıları da buna müsait değildir.
Vaktiyle,
1987 yılında
Ünye Kaymakamlık binasının yenilenmesi gündeme gelince, mecliste zamanın
mülkiye amirine mevcut binaya karşılık sahilde şu andaki vergi dairesinin
yanındaki alanda beş dönüm yer verelim. Ama oraya yapılacak bina Ünye’yi
tanımlayacak, yerel özelliklere sahip özel bina olmasını şart koştuğumuzda
Kaymakamın cevabı “ devlet pazarlık etmez” oldu.
Özetle,
Önce, iyi
düşünülüp taşınılıp “sahil yenileme planı” yapılmalıydı. Bu bütünün içerisinde Yalıkahvesi’nin
anlamına göre planlanması yapılmalıydı. Eğer tartışılacaksa-ki tartışılmalı- bu
anlamlandırmaya göre tartışılmalıydı. Nihai projenin de tartışmaya mahal
vermeyecek proje olmalıydı.
Büyükşehir
belediyesine sormazlar mı? Ne biçim proje yapıyorsun… Yap-boz, kumda oynama
yerimi burası. Senin teknik altyapın sağdan soldan toplama mı?
Netice,
Yok, otmuş, kummuş,
betonmuş… Yok kotmuş… Bu gerekçelerle fakültede hocamın karşısına çıksam, hocam
beni pencereden atardı!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder