Bu Blogda Ara

28 Aralık 2025 Pazar

İDEOLOJİK MUHAFAZAKARLIK

 


Bütün ideolojiler topluma yaşam felsefesi sunarlar. Toplumun nasıl kalkınacağını, huzur ve güvenlik içerisinde yaşamlarını nasıl sürdürebileceklerine dair yol gösterirler.

Dolayısıyla -devletlerin rejimlerine göre-iktidara gelmek için de toplumları ikna etmek isterler. İkna etmek için propaganda yaparken legal veya illegal yollarla iktidara gelmenin mücadelesini verirler.

Geçtiğimiz yüzyıl ideolojiler yüzyılı idi. Belli başlı ideolojiler, komünizm, milliyetçilik, faşizm, liberalizm ve dini ideolojilerdi.

İdeolojiler iki kaynaktan beslenirler. Birincisi toplumun yönetimden memnuniyetsizliği… İkincisi karşıt ideolojilerin zaafları.

Burada toplumun inançları ve kültürleri çok önemli değildir.

Mesela,

Karşıt ideolojiler iktidarda dini referans alan iktidar varsa- ki bugün ülkemiz böyle- onun hatalarını, suistimallerini din üzerinden eleştirirler/yargılarlar.

İktidarın suistimallerini, yolsuzluklarını, hakkaniyetsiz davranışlarını ve hatta beceriksizliklerini dine bağlarlar.

Mesela, “Hz. Ömer adaletini dillerinden düşürmezler ama her türlü haksızlığı yapıyorlar” derler.

Bir de konunun başka yönü vardır. Dindarlar, dini kendine referans almış düşünürler ve siyasetçilerin yıllarca yaptıkları mücadelelerden sonra savundukları parti iktidara geldiklerinde, uğradıkları hayal kırıklığından sonra “biz böyle düşünmemiştik” derler. “Dünün Mücahit’i bugünün müteahhiti oldu” derler.

Halbuki,

Bütün ideolojiler gibi ideolojik muhafazakarlık da toplumun inancını, kültürünü kâra tahvil etmek için yaptıkları propagandadan başka bir şey değildir. Yukarıda da değindiğimiz gibi onlar da halkın bu konudaki gayr-i memnuniyetsizliklerini kullanarak parlak, aydın ufuklar sunarlar. Toplum parti yöneticilerinin genel karakterlerini, parti yöneticilerinin yetişme şartlarını, parti teşkilatlanmasını sorgulamazlar. Onlar için (biraz da çaresizlikten) aydın ufukların hayali vardır. Halk için parlatılmış, idolleştirilmiş, her şeyi bilen ve düşünen rehberler sayesinde ülke mükemmel hale gelecektir.

Düşünmezler ki,

Ülkenin ve dünyanın şartları buna uygun mu? Temel sorun ülkenin genel yapılanması mı yoksa yapılanma mükemmel de iktidardakiler mi hain? 

Yoksa, mevkiye, makama, zenginliğe hasret kalmışların kumarı mı?

Sonuçta,

İş öyle bir hale gelir ki… İktidara gelen iki şey düşünür. Birincisi derler ki, ülke kaynaklarını bugüne kadar onlar kullandı, şimdi de bizim hakkımız. Yani ülke onlar için memleketten çok hâkim olunması ve kar edilmesi gereken “şirkettir”. İkincisi, iktidarda kalınması ve kutsal dava uğruna yapılan her şey mübahtır. Gerekçe de hazırdır. “Ülke hainlerin eline geçmesin.”

Halbuki bu dinin ideoloji haline getirilmesinden başka bir şey değildir. Din önce bireyin mükemmelliğini savunur. Din bu şekilde inanç haline gelir. Kısaca din birey için mükemmelliğe giden yoldur. Din içerisindeki uygulamalar ayrıntılardır ve zaman içerinde kültür haline gelir.

Siyaset halkın inanç ve kültürü haline gelmiş uygulamaları (aleyhte veya lehte) kullanarak amacı uğruna dinin genel yapısını yani halkın kültür yapısını bozar. Sonuçta toplum kimliksiz, ne zaman nasıl davranacağını bilmeyen yığınlar haline gelir. Dini ritüeller içi boş, şekilden ibaret kavramlar haline gelir. Ya da sırf kendi hakimiyetine renk vermek için yeni kutsallar ve ritüeller uydurur, yasaklar koyar. Sonuçta toplumda inanca saygı duymak yerine nefret oluşur.

Kısaca,

Yemeğe bismillah ile başlamak, cümlenin başına ya da sonuna inşallah koymak o yemeği helal ya da cümleyi kutsal kılmaz.

 

 



Hiç yorum yok:

İDEOLOJİK MUHAFAZAKARLIK

  Bütün ideolojiler topluma yaşam felsefesi sunarlar. Toplumun nasıl kalkınacağını, huzur ve güvenlik içerisinde yaşamlarını nasıl sürdürebi...