23 Kasım 2008 Pazar

NAFAYA İLK NASIL BİNDİM




Aşağıdaki anlatacağım öykü benim 5-6 lı yaşlarda eski adı ile Çilader şimdiki adı ile Çaybaşında geçen bir anımdır.
Bu anlatımımı Ünye şivesi ile yapmak istedim.Bunun sebebi tarihe bir not düşmektir.Zira ileride yöremizin şivesi konusunda araştırma yapacak olanlara bir nebze katkım olsun istedim.
Ünye şivesini yazı dilinde anlatmak oldukça zor oldu. Umarım başarabilmiştirim.
-----------------------------
Allah’ım, günlerdir düşüniim bir türlü aklımdan gitmii.Gece başımı yastığa goyduumda hemen aklıma gelii.Hadi uyu uyuyabilirsen.Uykusuzluktan gözlerim gan çanana döndü.
Ben şimdi ne yapıcam. Dostlara, hele bilgin abiye ne dicem. Ama aglıma bir türlü gelmiiki. Galmadı mı yoksa ben mi hafızamı gaybettim.Hatıralarımdan söz edim cancaaazlarım hatıralarımdan.
Bu hafta mutlaka annatmam lazım yoksa gıtır gıtır doraarlar beni.
Napim Ünye hatırası olmadı çilader hatırası olsun barii.
NAFAYA İLK NASIL BİNDİM.
Evet,nafaya ilk nasıl bindimi annatıcam size.Bir çilader hatırası. Olsun çilader de Ünye sayılur.Yaşım daa ya beş yada altı.Tahmini 62- 63 yılları. Aylardan yaz başlangıcı muhtemel haziran ayının başı.
O günün Çiladeri büyücek bir köyden farksız. Ben diyeyim elli siz deyin atmış hane. İki tane gave yedi sekiz baggal dügganı iki dane fırın vardı.Eylül ayından itibaren üç dört ay açılan üç beş zahireci dükkanı ile bir tane de lokantası vardı.Zaten bakkallar yeni yetmelerin zannettii gibi bugünün baggalları gibi deeldi. Köyde yaşayanlar için lazım olan ne varsa ondada olurdu.Bir tarafında basma satılır (gazak gömlek nerde) diğer tarafında biraz bisküü,helva, sabun,gaz, un,şeker gibi ihtiyaçlar başka köşede defter,galem, nal ,çivi gibi şeyler.Hepsinden beşer onar adet.
Yeni yetmeler merak ederler şimdi. Elektrikler kesilir miydi diye.Evet kesilirdi.Hem de yedi gün yirmidört saat. Televizyonda programlar iyi olmadığı için kimse televizyon almazdı.Radyoya da kimse tenezzül etmediğinden evine gomazdı.Ancak gavelerde müşteri memnuniyeti için vardı.Gazeteler haftalıktı çiladerde.Hafta günü (ki Salı günü haftasıydı) birkaç kişi hediye mukabilinden Ünye’den getirir hafta boyu elden ele dolaşırdı.
Biz çocuklar çizgi filmi filan olmadıı için gündüzleri agşama gadar bokuç oynarduk.Bildirbir oynarduk. Yazın tattalu uçururduk.Birde dereye çimmeye giderdük.Agşamda yorgunlukdan zıbarurduk.Ben o tarihlerde garşımda fenerlü olmadu için cimbomlu değildim.Biz maç etmezdük ama bokucu çok iyi oynarduk.Bokuç top ve kiremit kırıkları ile oynanurdu.
En makbul top gayseri basmasından yapılan idi.Çünkü hem dayanıklı hemde çif renklüydü.Öbür toplar ya gadun entarisinden yapulur yada gaput bezinden olurdu.Gadun entarisinden yapılana hoş bagmazduk.Onlarla gızlar oynardı.Onunla oynuyan erkek uşaklarada garu gılıklılar derdük.Gaput bezinden olanlarda dayanuksuz olurdu.Topun hası ağır olanı ve vurdummu büber gibi yakanıydı.
Neyse biz gelelim nafaya.
O gün günlük güneşlikti.Yaz başlangıcı oldu için her taraf yeşildi.Nahiyede(çilader o zaman nahiye idi) in cin yakan top oynidu.(Şimdi yeni yetmeler nahiyede ne dicekler.İnterneti açıp bakın yeni yetmeler onuda ben mi öreticem size.)Büyükler tarlada işleri vardı hadi, çocuklarda nerde idi?Onlarda yoktu.Can sıkıntısından sokakları arşınladım ama bir tane bile agranıma raslamadım.Herhalde yeni yol yapımını seyretmeye gittiler dedim.Yoksa buralarda benim gibi aylak birkaç uşak olması lazımdı diye düşündüm.Bende gidim bakim napiilar dedim düştüm yola.
O yıl bahar başında Ünye Çilader arası yol genişletmesi çalışmaları başlamıştı.Çalışmalar Çiladere iki kilometre gadar yaglaşmıştı.Nafa gamyonları vızır vızır işlidi.O bahar Çiladere bir hareketlilik gelmişti.Günde bir defa Çiladerden Ünyeye araba giderdi.İki günde birde Asagdan araba gelirdi.Oda gamyon olurdu.Onlardan başka araba sesi duyulmazdı Çiladerde.Nafalar geldiinde trafik yoğunlaşmıştı.Çünkü Çiladerin üsbaşındaki taş ocaandan nafa gamyonları yeni açılan yola gırılmış daş(mıcır) daşiilardı.Gocaman gamyonlardı.
Gocaman gamyonlar derken zannetmeyin ki oniki teker otuz tonluk gamyonlar.Altı teker on, oniki tonluk gamyonlardı.O zamanın en büyük gamyonunun en gabadayı beş tonluk oldunu düşünürsek bize nafalar dev gibi gelirdi.Renkleri turuncuya yakın sarı renkteydi.Çocukluk işte yanına yaglaşmaya gorkardık.
Ben, biraz arkadaşlarımı bulma birazda merakdan düşdüm yollara.Yolların genişliği daş çatlasın dört metre gadardı.Bazı yerlere de serilmek üzere mıcır döküldüü için yol daralmıştı.Nafalar yanımdan geçerken ezilme gorgusu ile bayıra sarardım.Ezilme gorgusu merak garmagarışık duygularla iki kilometre gadar sonra grayderlerin çalıştı yere geldim ki bizim uşaklardan eser yok.Bir süre çalışanları seyrettim.Sonra dönmeye karar verdim.Verdim ama dönmek mesele.Gelirken merak vardı arkadaşlarımı bulma umudu vardı.Şimdi onlarda galmadı.Beni aldı bi gorku.Bu dar yolda nafalara ezilmeden nahiyeye nasıl gidicem?
Çaresizlikten beni bi kahır tuttu, başladım alamaya.Nasılsa çalışanların dikkatini çektim.İçlerinden biri yanıma yaglaşdı.”Olum niye alin?” dedi.
---- “Nafalar beni ezer” dedim.
---- “Gelürken gorkmadın da şindi mi gorkin”
---- “????” ses yok
---- “Sen kimin olusun”
----- “Memed Halıcı’nın”
---- “Ha şu bizim Halıcı’nın,adın Yakup’mu senin?”
---- “hee”
Beni hesaba çeken rahmetli Talip Bayrak’tı.Nahiyenin ileri gelenlerinden biriydi.Zaten belediye gurulduunda belediye başkanı ilk o olmuştu.
Orada bir nafa şöförüne seslendi.”Şu delikanlıyı nahiyeye gadar götür” dedi.Peşinden tembih etti”Para falan alma sakın ha , sona gızıyın gaçurur” Gülüştüler birisi gaptıı gibi beni şöför maalline oturttu.Bende ki keyf padişahta yok anasını satiim.Gamyona bi guruldum ki sanki gamyonun sahibi benim.
Şöför nahiyeye gelene gadar ahretlik sualleri sordu.Napin, nedin , yaşın gaç,gardaşın var mı,baban ne iş yapi falan.Arada bir bennen dalga geçii.Bu tür sualler o zaman da hoşuma gidmezdi şimdi de gitmez.Keyifden yol hiç bitmese diye bagtım.
Nihayet nahiyenin ortasına geldük ki birde ne göriim.Nahiyenin bütün uşagları meydanda sanki bizi beklii.Bende şaşurdum , bunlarda nerden çıktı?Ben bi keyf oldum ki sorma gitsin.Goltuklarım gabardı.Bende bi hava bi hava.Boru mu millet düz gamyona binemez ben nafaya binmişim.Hem de şöför maalline.Ölee şöför maalline binmek düz gamyonda yani “emektarın gamyonunda” bile herkezin harcı deel.Zengin olucan,makam sahibi olucan, itibar sahibi olucan ne bilim birinci derece agraba olucan .Yoksa nerde şöför maalline binme.Biz kiim şöför maalline binme kim.
Ben gamyona binmenin ve de arkadaşlarıma zart atmanın duyguları içinde gamyonda yerimde duramiim.Onlara el salliim.Gülücükler yolliim.Sevinceklikden ne yapıcamı bilemiim.Ama bir yandan da gamyondan inecek olmamın üzüntüsünü içimde hissediim..
Birden, galın ürperten bir ses beni çivi etti.”yolda aladuyun söliimmi şindi haa”
Ben gün ortasında yaz sıcanda buz kestim.Bütün neşem ,sevincim gitti.Çakılı galdım , sona yavaş yavaş sesin geldüü tarafa döndüm.Garşımda şöför sırıtii.Anladım ki söför benle dalga geçii.Gorkum geçti ama gülemedim.Gamyondan inene gadar ciddiyetimi muhafaza eddim.
Bütün çocuklar başıma üşüştü.Kimi nasıl bindimi ,kimi de şöförün gamyonu nasıl sürdünü sordu.Ama hepsinin de bana gıpta ve hasetle baktınıın farkında idim.
Benim bu havam bir hafta gadar sürdü.Golay deel nafaya binen ilk çiladerlü çocuk bendim.Boru deel büyük iş başarmıştım.Benden sona da kimsenin bindini de sanmiim.
Ya işte böle.Çiladerlü dersiz benle alay edersiz.Şehir uşaa olduzda noldu.Siz hiç nafaya bindiiz mi?

1 yorum:

İSMAİL CANBULAT dedi ki...

YAKUP ABİCİM HAYDİ HAYIRLI OLSUN...

merakla bekliiik yeni eserlerini...:))

  Kalemi kırmışlar bir kere...  Temyiz etmenin ne kârı var.  Hükmünü  erteleme kadı...  Ruhuma zulmün ne kârı  var.