19 Kasım 2008 Çarşamba

İYİ NÖBETLER MİMARIM !...




Şu tavukçuluk işi bana neler öğretmedi...
Başıma ne işler açmadı ki!..
Sayesinde az tatlı anılarım olmadı  hani...
Yani tavukçuluk hayatımı epeyi renklendirdi dostlar.
Karakolluk bile oldum sayesinde.Benim tavuklarla bir alıp veremediğim yok.Onlar tavuk,üzerimde  ne hakları olabilir ki... Yiyorlar, içiyorlar, mecburen yumurtluyorlar. Aramızdaki anlaşma böyle.Eğer yumurtlamazlarsa sonları kasap bıçağı.Gayet adaletli bir anlaşma.Ben onları doyuracağım onlar da bana yumurtalarını takdim edecekler. İster gönüllü isterse gönülsüz... Mecburlar.
Anlaşmalara sadık kalan bir kişiyim.Ben uyuyorum onlarda uyacaklar...İşlerine gelirse...Dedim ya...Kasap hazır ve nazır bekliyor.
Neyse, bu benim onlarla özel konularım kimseyi ilgilendirmez. Kimsenin de bu işlere bulaşmasını istemem.Yoksa birileri ayartır, grev falan yaparlar.Halbuki onlar için ben karakollara bile düştüm. Kadir,kıymet bilmezlerse ona da nankörlük derim.
Demiştim ki arada bir karakolluk oluyorum.
Yıl 1987 aralık ayı.Hava soğuk yerde birkaç santim kar var.Bu işe, yani tavukçuluğa yeni başlamışım.
Para kıt ,akıl kıt,imkanlar kıt.Bol olan heves ,gençlik,hayal bir de inat. Bunların sayesinde işler yürüyor elhamdülillah.
Çiftlik inşaat halinde.Bu arada civciv aldım inşaatın biten kısmında büyütmeye çalışıyorum.Her şey yerli yerinde olmadığı için sıkıntılar çekiyoruz.Bazı şeyler otomatik değil elle yapıyoruz,ısıtma düzeneğimiz yetersiz.Bina yeterince muntazam değil,gereği gibi ısıtamıyorum...Falan, filan.
Civcivlerin yaşadığı ortam ilk üç gün 33 dereceden aşağı olmayacak.Daha sonra ki haftalar da haftada üçer derece ineceğiz.Şartı bu.Yoksa civcivler ya ölüyor ya da sağlıksız büyüyor.Dedik ya bizde de imkanlar kıt.
Bu zorluklar içinde akşam saat 17 den gece yarısı 02 -03 e kadar civcivlerle ben ilgileniyorum sabah altıdan sonra nöbeti bakıcı devralıyor..
Yine 87 aralığının herhangi bir günü akşamı nöbetteyim.Dedim ya... Hava soğuk.O gece civcivleri ısıtmak için şimendifer kazancısı gibi ha bire sobayı “kürküşlemekten” canım çıktı.
02 sularında yorgun , bitkin üst baş perişan bir vaziyette evin yolunu tuttum.
Çiftliğim Bayramca‘da , oturduğum ev ise Kaledere mahallesinde...Arasındaki mesafe iki kilometreden aşağı değil. Hey gidi günler...Gençlik gibisi var mı? O yorgunluğa o kadar yolu yayan giderdim.Araba nerede? Dedik ya bütün sermayeyi çiftliğe gömdük.
İlçe tarımın oraya geldim.Etraf sakin, Niksar caddesi tenha.Fakat Akkuş tarafında tahmini yetmiş beş metre ileride minibüs olduğunu tahmin ettiğim bir araba, uzun farlarını yakmış yavaş,yavaş geliyor.Bir anlam veremedim,ne olabilirdi ki gecenin bu saatinde bom boş caddede.
Biraz çekingenlik biraz da merak sardı beni.Caddenin ilçe tarım binasına göre karşı tarafında kamyonlar park etmişti.Kaldırımla cadde arasında bir duvar oluşturuyorlardı.Kendimi onlara siper ederek kaldırımda şehir merkezine doğru yürümeye başladım.
Bu arada minibüs bana yetişmiş aynı hizaya gelmiştik.Ben minibüsün önüme geçmesi için iyice yavaşladım.Hayret minibüste yavaşladı.Ben hangi tempoda gidiyorsam minibüste aynı hızla gidiyordu.Sonunda kamyonlar bitti karşı karşıya geldik.Anladım ki tedirginliğim yersiz. Benim gördüğüm polis teşkilatının müstamel minibüsü.
Polis minibüsü durdu, ben hiç istifimi bozmadan yoluma devam etmek istedim.Fakat şoför camı indirdi bana seslendi
---- “Hemşerim bi dakka bakar mısın!”
---- Ben sakince yolun karşısına yani minibüsün yanına gittim, şoföre yanaşarak kısa,kesin,kendimden emin ifade ile”buyurun”
---- Benim öylesine” vurdum duymaz” kendimden emin halime polis şaşırdı ama belli etmemeye çalışarak ”kimliğinize bakabilir miyiz”
---- Ben yine sakin ve kibar bir şekilde ”kimliğim yanım da değil”
---- Polis bu sefer daha da ciddileşti ”adın ne?”
--- “Yakup Halıcı”
---- “Mesleğin ne”?
---- “Mimarım”
-----Polis şaşırmıştı.Böyle bir şey beklemiyordu ”peki nereden geliyorsun”
----Ben yine robot gibi hazır cevap ”tavuk çiftliğinden.”
Polis daha da şaşırdı, dalga mı geçiyorsun der gibi dik-dik baktı,ne diyeceğini bilemedi. Arkadaşına baktı ondan yardım bekledi.Arkadaşının kendine yardım edecek hali yoktu ki ona yardım etsin. Öyle ya gecenin bu saatinde sırtında eski , leke içerisinde,lime-lime olmuş kabanı,ayağında çamurlu çizmesi ve suratındaki bir karış sakalıyla “üstü, başı” is kokan perişan birisiydi bu abuk, sabuk lafları edip kendileri ile kafa bulan.
     Ben de onları tanımaya çalışıyordum.
     Yahu bunların beni tanımaları lazım ama niye tanıyamadılar diye şaşırmış bir vaziyetteyim.Her ne kadar karakolluk gibi bir duruma düşmedi isem de göz aşinalığım vardı.”Ayda-mayısta” da olsa bana karakolla alakalı çizimler yaptırmaya gelirlerdi.
----- Polis son bir hamle ve kızgın bir edayla ”orada ne yapıyordun?”
----- “Nöbette idim”
---- Her iki polis de ya benim akl-ı evvel olduğumu düşündüler , ya da ben saf ayağına yatıp onları kandırmaya çalışıyordum. Bu kararsızlıkları onları sinirlendirmişti ama belli etmemeye çalıştılar. Sinirlerini yatıştırmak için gülerek bizimle merkeze kadar gelir misin dediler. Bende ”elbette” dedim minibüsün arka koltuğuna yerleştim. 
      Bir yandan da..."Ulan bunlar ne biçim polis? Üst araması yapmadan beni arka koltuğa yerleştirdiler."
     Yol boyu her iki poliste gözlerini benden ayırmadılar.Bunu hissettirmeden yapmaya çalışsalar da şoför kısa aralıklarla kaçamak dikiz aynasına bakıyor, yanında oturan da yan dönerek çaprazdan beni takip ediyordu.
      Eminim ne olduğumdan çok, benim nasıl olup ta böyle cevaplar verdiğimi düşünüyorlardı.
      Ben bir yandan onları süzerken bir yandan da “bunlar beni alıkoyarlarsa acaba kime telefon etsem diye düşünüyordum. İlk önce kaymakamı mı arasam diye düşündüm.Yok diyordum kendi kendime “koskoca mülkiye amirine gel beni kurtar” mı diyeceğim.Samimi olsak da gecenin bu saatinde bu kadarcık iş için aramak ayıp olmaz mıydı?.Sen iyisi mi Cemil(Yürür) ağabeyi ara diyordum kendime. Ama bu adamın işine karar olmaz “ulan ne işin var bu saatte orada, ne demeye kimliksiz dolaşırsın ,karakolda sabahla da aklın başına gelsin der mi derdi”.Cemil abi bu, saati saatine uymazdı.Hem “siyasetçi” geçiniyoruz ya “borçlu niye kalasın ki” diyordu aklımın öbür yarısı da.Böyle fikirleşmelerle merkeze vardık.
Merkeze vardığımızda polis oturmam için giriş koridorundaki bankı işaret etti.Banka oturduğumda birkaç polis beni getirenlerin etrafını çevirdiler.Sorular sordular, cevaplar aldılar.Sonra teşhir edilen bir şeye bakar gibi(haydi buna mahlukat diyelim) bakıp beni süzdüler, tepeden tırnağa incelediler.Sonra herkes vazifesinin başına döndü.
      Beni getiren polislerden biri karakolda amirini aradı, bulamayınca telsizle ona ulaştı.
---- “Amirim iyi geceler...Yolda bir şahsı çevirdik.Kimliği yoktu efendim.Merkeze getirdik. Mimar olduğunu, Bayramca’daki tavuk çiftliğindeki nöbetinden döndüğünü beyan etti”...” ....Yok, hayır...Kimliği yok efendim…….tamam efendim…..başüstüne efendim.
--- Bana dönerek ”Amirim şimdi geliyor ,sen burada otur”
Aradan on dakika geçti, geçmedi dış kapıdan sivil giyimli, sarışın, mavi gözlü,orta boylu,kalın yapılı biri girdi.Polisler beni gösterdi.Anladım ki amir bu şahıstı.
Ben otururken polislerin hiç biri bana tanıdık gelmedi.Hepsini ilk defa görüyordum.Ama amiri tanıdım.Fakat ne adını biliyordum ,nede konuşmuşluğum vardı.Ayağa kalktım, bana yaklaşınca
---- “Beyefendi sizler gibi okumuş insanlar kimliksiz dolaşırlarsa kör cahiller ne yapmaz.” Beni tanımıştı rahatladım.
---- Ben işi uyarına götürmek için “Haklısınız amirim”
---- Sazı eline bir kere ele aldı ya...” Sizler bu topluma örnek olmanız gerekir.”
---- “Doğru söylüyorsunuz”
       Uzatmayalım kibar ama otoriter bir ses tonuyla beni hem fırçaladı, hem nasihat etti, hem de tavsiyelerde bulundu. Kısaca,bir güzel benimle üstünü kuruttu.
---- Sonunda... “Buyurun gidebilirsiniz, iyi geceler”
Kaçar gibi karakoldan çıkıp eve gittim.
Ertesi gün yanıma kimliğimi aldım.Gece aynı saatlerde yine Bayramca tarafından ilçe tarım ile Tabakhane deresi arasında kalan yolda ilerlerken, bu sefer müstamel Reno otomobille devriye gezen polisler Niksar caddesinden içeriye saptılar.Ben onları görünce cebimden kimlik cüzdanımı çıkardım, elimde hazır ettim.Bana sekiz on metre kala futbol hakeminin oyuncuya kart göstermesi gibi kimliğimi ileri doğru uzatarak “uygun adım” onlara doğru yürüdüm.
Bu arada polis otosu yanıma yanaşmıştı.Otomobilden bir baş uzandı,gülerek;
----- “İyi nöbetler mimarım, iyi nöbetler.”
----- "Eyvallah, bir mukabele,size de iyi nöbetler."
Sonradan öğrendim ki olaydan bir hafta önce aynı anda elli polis tayin olmuş,yerlerine genç,yeniyetme polisler gelmiş.
        Benden size bir nasihat,
        Siz ,siz olunuz ağa,paşa çocuğu da olsanız gece nöbetine giderken kimliğinizi yanınıza almayı unutmayınız...

Hiç yorum yok:

  Kalemi kırmışlar bir kere...  Temyiz etmenin ne kârı var.  Hükmünü  erteleme kadı...  Ruhuma zulmün ne kârı  var.