(Yazımıza
devam ediyoruz)
Önce şu
notumuzla devam edelim,
Bir önceki
yazımda Moğol ve Fatih örneklerini vermiştim. Ordular şehirleri fetih
ettiklerinde, eğer fetih ettikleri şehrin kültürü kendilerinden yüksekse… Önce
talan ederler. Sonra hâkim kültürün etkisiyle kendi benliklerini yitirirler.
Tersi; eğer
şehre hâkim olanın kültürü mevcuttan yüksekse, bu sefer şehir halkı yeni
gelenlerin içinde erirler. Fatih örneğinde olduğu gibi…
Özelde
Ünye’ye gelirsek;
198O’den önce
çok az göç alan Ünye, zaman içinde, imkânları ölçüsünde kendi kültürel gelişmesini
devam ettirdi. 80’den sonra birden bire dışarıdan göç almaya ve vermeye
başlayan Ünye’de kültürel gelişme duraksamaya başladı. 2000’li yıllara kadar
olanla yetinmeye çalıştı. 2000’li yıllardan günümüze kadar hızla göç alan ve
değişen siyasal görüş/sistemlerin etkisiyle şehrimizin kültürel ve sosyal gelişmesi
hep sekteye uğradı.
Şu soru akla
gelebilir,
Mevcut
şehirli ile yeni gelenler arasında neden yeterli etkileşim sağlanamadı?
Bunun iki
nedeni var.
1 1- Demek ki, mevcut şehir kültürü
yeterince etkin/baskın değildi.
2- 2 -Yeni gelenlerin ise,
şehirleşme/şehirleşmek gibi bir iddiaları yoktu.
Şu soruyu da
soralım; mevcut şehirliler neden şehir kültürü oluşturamamışlardı?
1- 1- Şehir kültürü oluşmasında ne belediye
yönetimlerinin ne de şehirlinin (80’den sonra) böyle bir kaygıları olmadı.
2- 2- Gelişmeyi hep park, yol gibi alanlarda
yatırımlar yapmakla eşdeğer tuttular.
3- 3- 80’den sonra ( yeni siyasal örgütler
ve kadrolarla) değişen siyasal sistemle beraber yeni bir zengin sınıfı ortaya
çıktı. Bu 2002 den sonra gelenlerin öncüleriydi.
2002’den
sonra gelen yönetimlerin ise, yukarıda da değindiğimiz gibi şehirleşme/ şehir
kültürü gibi hiç kaygıları olmadı. Atatürk Parkı, Belediye sineması yerine
yapılan AVM, Pazar yerine yapılan 15 Temmuz, Yunus Emre yatırının ihyası(!)
gibi yatırımlar sosyal yatırımlarmış gibi görünse de; aslında birer getirim
yatırımlarıydı.
Aslında 90’lı
yıllardan itibaren başlayan kamplaşmalar 2002’den sonra iyice belirginleşti.
Modern/ laik/ Atatürkçü/ demokrat (her ne dersek diyelim) kesim ile iktidar
destekli dindar/muhafazakâr kesim arasındaki mesafe iyice belirginleşti.
İşin en acı
ve sıkıntılı tarafı ideolojiler ve tarafgirlikler yaşam felsefesinin kendisi
haline geldi. Hâlbuki toplumlar ortak kültürleri ile yaşar ve gelişirler. Peki,
ortak kültür nasıl sağlanabilir? Bunu ne iktidar ne de muhalefet
soruyor/sorguluyor.
Geleceğin
Ünye’si nasıl olmalı? Hangi temel taşlara oturmalı? Çevresinde (hinterlandında)
hangi özellikleri ile ön plana çıkmalı? Birlikte yaşamanın huzurunu nasıl
sağlamalı? Medeni, sosyal faaliyetleri gelişmiş bir Ünye nasıl sağlanmalı?
Sorunlar barışçıl
ve ilmi bir şekilde nasıl çözümlenmeli?
Barışçıl?(!)
Mesela…
Yalıkahvesi
sorununda bir milletvekilinin naraları ile mi? Yoksa “ben yaptım oldular-la mı?”
Yoksa buranın Ünye için bir anlamı var. Deyip
medeni bir şekilde projeler yarıştırarak/ münazara ederek mi?
Bir akşam
sohbetini, her meşrepten dostlarla birlikte siyasi kafa-göz yarmalarla mı?
Yoksa geçen hafta gittiğimiz bir etkinliğin, okuduğumuz bir kitabın kritiğini
yaparak mı? Yapmak ister.
He sahi…
Başkan Tavlı bunların hangisini yapmak ister?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder