Yaşımız
itibarıyla son elli-altmış yılda çok şeyler gördük, çok şeyler yaşadık. Her
meşrepten, ideolojiden insanların sisteme göre “aykırı” davrandıklarını ve
bedellerini ödediklerini gördük.
Yetmişli
yılların karanlık günlerinde her ideolojiden gençler- gerekçeler farklı olsa
bile- idealleri uğruna bedel ödediler.
Kimisi
canları ile kimisi de yıllarca hapislerde çürüyerek… Ama hepsinin de
gerekçeleri aynı idi. “İdealler.” İdeallerine farklı yollarda yürüseler de…
Hepsinin amacı aynı idi “vatan”.
Bedel
ödetenler aleme ibret olsun diye… Hemen hepsinin diyetini hak ettiklerinden
ağır ödettiler. Yine hemen hepsi çektikleri çilelere ideolojilerine göre
isimler koydular. Mesela milliyetçiler hapishanelere Yusufiye, çektikleri
çilelere Yusuf çilesi dediler.
İç
dünyalarında kendileri ile hesaplaşsalar bile, bunu dışa vurmadılar. Devlete
baş kaldırmadılar, isyankâr olmadılar.
Siyasiler
bile sessizce cezalarını çektiler. İntikam duygusuna kapılmadılar. “Bu da geçer
yahu” dediler.
İç
hesaplaşmalarını yapıp, dersler çıkardılar mı? Şüphesiz ki evet. Belki
yöntemlerinin yanlışlığını kabullendiler fakat davalarındaki haklılıklarından
rücu ettiklerini zannetmiyorum. Aynı dönemlere dönebilseler beki daha başka
yöntem kullanırlardı. Ama aynı idealleri taşıyacaklarından da eminim.
Şundan
da eminim; İdeolojik bakanlar haricinde toplumun onları kınadıkları, toplumdan
dışlandıkları da söylenemez. Hatta bireysel suçları haricinde takdir de
görmüşlerdir. Ama aynı toplumun sisteme şüpheci ve mesafeli davrandığını da
hissediyoruz.
Kısaca,
Kutsal
idealleri uğruna yapılan mücadeleleri uğruna kendilerine yapılan muameleleri
kabulleneler, tek bir sızlanış ve şikâyet sözcüklerini seslendirilmediler.
Zaman
geçti, siyaset sahnesinde yine aynı çatışmalar, haksızlıklar, öyle uygun
görülmeler vs.
Yöntem
aynı yöntem ama araçlar ve insanların davranış biçimleri değişti.
Şu
anda eski ideolojiler yüzünden hapse atılan yok. İçeri tıkılmalar… Başta
yolsuzluk, cumhurbaşkanına hakaret, yalan haber olmak üzere son günlerin modası
uyuşturucu ve ahlaka mukayyit davranışlarda bulunarak menfaat temin etmek.
Suçlar bile bayağılaştı.
Hapiste
olan belediye başkanları yolsuzluk yaptıkları gerekçesi ile içerideler.
Suçu
işlemişlerdir ya da işlememişlerdir. Bilemeyiz, en doğru kararı yargı verecek.
Ancak tutuklananlar siyasi diyorlarsa sızlanmak niye?
Tutuklanmasının
siyasi olduğunu iddia eden tutuklu bunun bir siyasi mücadele olduğunu ve bunun
bedelini de ödemesi gerektiğini bilmeli, ona göre davranmalı. Çünkü biz kemale
ermişler öyle gördük, öyle öğrendik, öyle bildik. Neden siyasi ise, işin içinde
“dava” vardır değil mi? Dava kutsaldır. Kutsal olanın uğrunda çekilen kahır da
kutsaldır.
İsim
vermeyeceğim, görüyoruz ki içeri giren belediye başkanlarından birisi siyasi
güç olduğunu, demokrasiyi savunduğu için tutuklu olduğunu iddia etmekte.
Halbuki geçmişine baktığımızda normal zekalı bir gencin dahi girebileceği bir
fakülteye birtakım alaverelerle girmiş. Ömrü bir eli yağda bir eli balda
geçmiş. Deprem bölgesine gittiğinde, hazır gelmişken kayak yapayım demiş.
Şehrini sel bastığında gizliden siyasi ikbali için görüşmeler yapmış.
Öbür
belediye başkanı ise, gün geçmiyor ki salya sümük sızlanıyor. Şu hastalığım
var, bu derdim var, günde yirmi iki tane hap içiyorum diyor. Yandaşı medya
çoluk çocuğu var diye ajitasyon yapıyor. Onun da ömrü bir eli yağda bir eli
balda geçmiş. Serveti değil ailesine sülalesine kırk yıl yeter. Hani halkımız
diyor ya “dağda domuzu eksik.”
Adama
sorarlar “eğer rahatınızdan taviz vermeyecekseniz bu neyin mücadelesi! ...”
Sosyetik
çilekeşleri gördükçe,
Geriye
dönüp içeride ser sefil, sahipsiz, tayine talim edip Yusufiyede çile çekenlere
saygı duymamak elde değil. Hele de ibret olsun diye canları ile bedel ödetilenlere…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder