Bu Blogda Ara

1 Kasım 2025 Cumartesi

UÇUK KAÇIK BİR YAZI

 Televizyonlar henüz siyah beyazken ve çanak antenlerimiz yokken, bazen televizyonlarımıza (özellikle) Sovyet yayınları karışırdı.

Mesela tv.’de kovboy filmi varken, birden bire Sovyet kanallarından futbol maçları yayına girerdi. Belli belirsiz… Yani her iki görüntüyü aynı anda seyrederdik. Ama her iki görüntünün de birbirinden haberleri yoktu. Ne kovboyların ne de oynayan futbolcuların bundan haberleri vardı.

Bir gün acaba dedim kendi kendime, “ iç içe geçmiş kâinatlar olamaz mı? Biz de ölünce başka bir boyuta mı geçiyoruz?” Bu fikrimi birkaç arkadaşımla paylaşınca bir tuhaf baktılar bana.

…………………..

Bundan yirmi beş yıl kadar önce bir doçent konuşmacının sözleri dikkatimi çekmişti. Dedi ki; “ kıyamet ne zaman kopacak biliyor-musunuz?” Biz hep bir ağızdan “Allah bilir” dedik. “Ona şüphe yok ama neden?” diye tekrar sordu. Nereden bilecektik. “İnsanoğlu insan üretecek ve Allah’a diyecek ki; bak ben de senin yaptığına muktedir oldum. O zaman Allah kendisine şirk koşulmasına karşı kâinatı yok edecek.”

O zaman demiştim ki; “bu adam kafayı ayazda bırakmış.” Ama şimdi öyle düşünemiyorum. Diyorum ki “acaba?” Yapay zekâyı geliştiren ve insan uzvu üretebilen insanoğlundan korkulur vallahi!

………………………

Eflatun vaktiyle kâinatın dört ana maddeden oluştuğu kanısına varmış. Uzun yüzyıllar da böyle kabul edilmiş. Şimdi gülüp geçiyoruz.

Daha geçen yüzyıl, ( ideolojilerin gemi azıya alındığı daha kısa zaman önce) bilimin öngörüleri kati ve değişmezdi. Dogmalar ve inanç üzerine kabuller çağ dışıydı. Şimdi bilim bile “şimdilik doğru bildiğim bu” diyor. Her an yeni şeyler ortaya çıkıyor ve geçmişi çürütüyor.

Geçen hafta (yarı) bilimsel bir makalede okudum. Gerçi hepsini anlamakta zorlandım. Lakin şunu anladım; yeni geliştirilen kuantum işlemci, bugünün en hızlı bilgisayarından on üç bin kat daha hızlı. Vaktiyle şunu da okumuştum; ilk kullanıma sokulan bilgisayarın büyüklüğü 167 m2 büyüklüğünde bir odaya ancak sığıyor ve saatte 187 kw. Elektrik harcıyordu. Ama günümüzün el kadar cep telefonundan bilmem kaç bin defa daha yavaştı. O yılların bilginleri bugünün cep bilgisayarlarını görselerdi ne yaparlardı acaba?

Daha yeni okudum. Doğacak çocuğun şeklini, şemalını (yaptığı müdahalelerle) ayarlayabilen bilim bir üst evreye geçmiş. Artık karakterini bile belirleyecek. Hatta siyasal tercihlerini bile ayarlayabileceklermiş. Çok değil, ekiz on yıla kadar bunu gerçekleştirebileceklermiş.

Allah’ım ne günlere kaldık?

Düşünsenize, uğrunda ölünen bilumum liderlerin yeni baştan üretildiğini… Ama şundan kesinlikle eminim. Uğrunda öldükleri önce kendileri liderlerini ortadan kaldırmanın çaresine bakacaklardır.

Mehdilere ne demeli? Dünyada mehdi enflasyonundan geçilmezse ne olacak? Bu sefer dünyada benim mehdim senin mehdini döver kavgası başlarsa şaşırmam.

Geçen yıllarda, bir Kurban bayramı arifesinde, hoca hutbede “ kurban kesmenin kesilen kurbanın kılı sayısı kadar sevabı var” demişti. İlk kurbanın da Cennette kırk yıl beslenen koyunun Hz. İbrahim’e gönderildiğinden bahsetmişti hoca.

Daha geçen Cuma vaazında hoca, Allah meleklerine “Âdemi yarattım, secde edin buyurdu” dedi. Biz de aval-aval dinledik. “Yahu bizler hala oralarda-mıyız” dedim kendi kendime…

Korkarım, bir gün eloğlu öyle bir mahlûkat yaratır ki “haydi buyurun secde edin” der mi der… O zaman yandı gülüm keten helva.

İnanmıyor-musunuz? O zaman geçmişte olduğu gibi bugün bile adı konulmamış secdelere ne demeli?

Dedim ya,

Uçuk kaçık bir yazı bu… İnanıp inanmamak size kalmış!..

 

 

 

 


UÇUK KAÇIK BİR YAZI

  Televizyonlar henüz siyah beyazken ve çanak antenlerimiz yokken, bazen televizyonlarımıza (özellikle) Sovyet yayınları karışırdı. Mesela t...