Bu Blogda Ara

15 Ağustos 2025 Cuma

ALİYEV, PAŞİNYAN VE ERDOĞAN

 

Aslında tarih sürprizlerle dolu değildir. Dünya döndükçe ve “dünya zamanı” ilerledikçe yeni evrelere geçiyor. Evreler tasarlanmaz ve öngörülemez gibi gözükse de… Bu sıradan insanlar ve devletler için geçerlidir.

Dünya yaşamında başroldeki insanlar ve devletler için ileriyi öngörebilir olmak bilgi, zekâ ve gücü ile doğru orantılıdır.

Bir de,

Zannedilenin aksine her güçlü insan ve devletler zeki değildir. Ya da geleceğin onları nerelere götürdüğünün farkında olsalar bile, ellerindeki güç ve ortam onların kaderleridir. Gidişi değiştirmek ya da yönlendirmek ellerinde değildir.

Osmanlının tasfiyesi yıkılışından yüz-yüz elli yıl öncesinden belli idi. Dünya yeni bir evreye girmişti ve Osmanlı için kader ağlarını örüyordu. Osmanlı hantaldı, kuruluş felsefesi, yönetimi ve dayandığı ( ekonomik ve askeri güç) çağdışı kalmıştı. Mukadderat kaçınılmazdı. Çarlık Rusya’sı gibi ne coğrafyası ne de sosyal yapılanması ideolojik evrime müsait değildi. Mesela sanayi yoktu ki işçi sınıfı olsun, toprak aristokrasisi yoktu ki köylü kalkışması olsun. Güçlü bir “milli benlik” vardı. O da Anadolu’yu kurtarmaya ancak yetti.

Çarlık Rusya (başka bir boyutta) Komünizm devrimi ile ömrünü uzattı.  Çarlık Rusya’sı o vakitlerde toprak aristokratlarına dayanan (rejimi ve ekonomisi ile) otoriter, yayılmacı ve sömürgeci bir imparatorluktu. SSCB de devlet bürokrasisine dayanan otoriter, yayılmacı ve sömürgeci bir imparatorluktu. Her ikisi de hantal ve gelişime kapalı yapılanmalardı.

Nitekim 1991’e geldiğimizde fazla dayanamadı yıkıldı. ( 1983-1991 yılları arasında Petersburg valiliği yapan Vladimir Khodyrev “ Sovyetler tahminimizden on yıl önce yıkıldı” demiştir.) Yıkılış nedeninin şu veya bu olaylara bağlayabiliriz. Ama bunlar asıl nedenler değildir. Asıl neden imparatorluğun yapısından kaynaklanmaktadır.

Bugün de Rusya Federasyonu (şekil değişse bile) aynı yapılanma ve zihniyet üzerine kuruludur. Hantal bir ekonomi, otoriter bir rejim, sosyal sınıfların henüz teşekkül etmediği, sömürgeci, güce dayalı bir zihniyet. Böyle bir yapılanma azgın nehir akıcılığına karşı direnen gemi gibidir.

Dolayısıyla önce Gürcistan sonra sırasıyla Kırım ve Ukrayna. Hiçbir medeniyet, kültürel ve ekonomik cazibesi olmadan (sadece) “büyüklük kompleksi” ile bezenmiş askeri güçle girişilen çabalar. Dünya bununla zapt edilemiyordu, gelecekte hiç zapt edilemeyecek. Geleceğin hâkimi, önce teknoloji, ekonomi bunları sarmalayacak kültür ve medeniyet olacak.

Bu perspektiften baktığımızda Rusya’nın Kafkaslarda geldiği nokta gayet normal ve şaşılacak bir durum yoktur.

Zaman içerisinde tarih devletlerin önüne fırsatlar sunar. Bu fırsatlardan yararlanma önce o devletin tarihten gelen alışkanlıkları, hali hazır durumu ve yöneticileri ile alakalıdır.

Şunu açıkça ifade edelim ki, Kafkaslardaki (konumuz olan üç devlet) Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye geleceğe hâkim olabilecek kapasitede devletler değildir.

Her ne kadar 1991-2000 yılları arasındaki bocalamadan sonra gerek ekonomik ve sosyal yapının dönüştürülmesi olarak, ( iç-dış) siyaset olarak, en önemlisi silahlı kuvvetlerin yapılandırılması olarak sabırlı ve planlı bu günlere hep artılarla gelmiştir. Bu gelişimini, kendine ve halkına güvenen daha toplumcu, otoriterlikten sıyrılmış bir yönetimle geliştirebilir. Bu tür ülkeler iktidarlarını ayakta tutmak için daima (iç ve dış) düşman yaratarak sürdürmeye çalışırlar. Hâlbuki barışçı, komşularını hor ve düşman görmeyen, insani ilişkileri daima ön planda tutan, gelişime açık devlet ve toplum her zaman ayakta kalır.

Burada en çok Ermenistan’a iş düşmektedir. Bildiğimiz gibi Ermenistan 1991’den (hatta 1989’den) beri soykırım, Karabağ gibi milli galeyanı köpürten siyasetçilerin yönetiminde bu günlere geldi. Elbette bu Rusların ve diasporanın katkıları ile oldu. Ne var ki, bu bunu köpürtenlerin haricinde sade vatandaşa yaramadı. Fukaralıktan kurtulamadılar.

Eğer komşularınızdan güçlü değilseniz, bir de şovenizm hastalığına yakalanmışsanız hiçbir zaman iki yakanızı bir araya getiremez, onun bunun maşası olursunuz. Ermenistan yöneticileri halkını daha çağdaş ve müreffeh yaşatmak istiyorlarsa geçmişin (sadece) milli duyguları köpürten, intikamcı ruh halinden sıyrılmalıdır. Bunu başarmak kolay değil ama mümkün. Bana göre bunu gerçekleştirecek lider ve yöneticiler saygıyı hak ediyor demektir.

Türkiye’ye gelince,

Tarihin süreklilik arz ettiğini, liderliğin ileriyi doğru analiz etmesi gerektiğini, dünün bugünü, bugünün yarını tayin ettiğini çok iyi anlıyor ve görüyoruz. Osmanlı Kafkas İslam Ordusu, Nahcivan sınır komşuluğunun tesisi olmasa idi bugün Zengezur Koridoru bizi ilgilendirmeyecek, bize Orta Asya kapısı daima kapalı olacaktı.

Burada hazır yeri gelmişken,

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Zengezur Koridoru konusunda liderliği Trump’a kaptırdığından dem vurulur. Bu Erdoğan’a haksızlıktır. Eğer ülke olarak (Azeri Türklerinin değimi ile) bir şeye “gücünüz çatmıyorsa” kendinize ortak bulmak zorundasınız.

Netice olarak,

Gürcistan’la birlikte her üç ülke geçmişin acı yaşanmışlıklarını küllendirip, Kafkasları barış ve istikrar havzası yaptıklarında ve en önemlisi nefislerini “güç savaşına” esir etmediklerinde yakın tarihin en önemli projesini başarmış olacaklardır. Dilerim öyle olur…

 


Hiç yorum yok:

ŞARKICI GÜLLÜ’NÜN ÖLÜMÜ!..

  Şarkıcı Güllüyü televizyonlarda ve gazetelerdeki ölüm haberlerinde tanıdım. Bu haber ölüm haberlerinden öteye geçti. Malum kanallar işi ma...