Bu Blogda Ara

5 Ağustos 2025 Salı

RUSYA YIKILIR MI?

 

Dünya durmuyor. Daima ileri gidiyor, geri dönüşü yok. Tarihin çeşitli evrelerinde dönüm noktaları vardır. Teknolojik gelişmeler, yeni dinlerin ortaya çıkması ve bunlara bağlı olarak toplumsal dönüşümler devremler gibi dünyayı yerinden sarsar.

Bu sarsıntıların sonucunda toplumlar yerinden edilir, devletler yıkılır, yeni sistemler ve ideolojiler dünyaya hâkim olur.

Bu değişimler öyle on yıllarla gerçekleşmez. Şiddetine göre yüzyıllar da sürebilir. Hristiyanlık, İslamiyet, Amerika’nın keşfi, ateşli silahların gelişmesi, Rönesans ve son olarak 1700’lü yıllardan itibaren sanayinin gelişmesi dünyayı sarsan depremlerdir bunlar.

1800’lü yılların ikinci yarısından itibaren ümmet, tebaa bilincinin yerini ideolojilerin alması ile birlikte dünyada yeni bir anlayış hâkim oldu. Her milletin kendi kaderini tayin etme hakkı.

Ne var ki,

Emperyalist devletler şu veya bu ideoloji - ki daha “demokratik devletler” uluslara özgürlük, sosyalist Rusya “halklara özgürlük”- adı altında gelişmemiş ülkeleri ve halkları egemenlikleri altına aldılar.

Nitekim Birinci Dünya Savaşı imparatorlukların yıkılması, İkinci Dünya Savaşı ise daha henüz kimliklerini oluşturamamış devletlerin sömürgeleştirilmesi operasyonudur.     

Batı (sahip olduğu teknoloji ve buna bağlı olarak geliştirdiği kültürü ile) Sovyetler Birliğinin otoriter, hantal, (ideolojisine uygun olarak) sınıfların yani sosyal yapının bozulması ile bu hegemonyasını sürdüremeyince, bildiğimiz gibi 1991’de tasfiye edildi.

Sonuçta devlet olmasına rağmen (batıda) sosyal sınıfını kaybetmiş, kültürel yapısı bozulmuş devletler başıboş kaldı. Doğuda ise yine kâğıt üzerinde devlet olmalarına rağmen, ekonomik güçleri zayıf, siyasi birliğini kuramamış, sosyal sınıfları olmayan devletler de başıboş kaldılar.

Ayrıca bir şey daha var,

Bu ülkeler sosyalist yaşam felsefeleri ve geri teknolojileri ile batının ileri teknolojisi ve kültürel yapısıyla karşılaştıklarında sudan çıkmış balığa döndüler.

Batıdaki Avrupa devletleri Avrupa Birliğinin koltuğuna sığınarak bu geçiş dönemini kazasız atlatma imkânına kavuştular. Fakat Doğunun (büyük çoğunluğu Türk devletleri) bu imkândan yoksundular. Bu güne kadar çeşitli dengeleri korumaya çalışarak ayakta kaldılar.

Öte yandan,

Dünya durmuyor, gelişiyor. Yüz, iki yüzyılda ancak gerçekleşen (kültürel ve teknolojik) gelişmeler artık yıllık hatta aylık gelişiyor. Buna bağlı olarak toplumların talepleri de değişiyor. Dünkü değerler çöpe atılıp yeni değerler üretiliyor.

Rusya,

Sovyetler Birliğinin yıkılması ile ortaya çıkan Rusya Federasyonu yönetim ve sanayi anlamında hantal, sosyal sınıfları tasfiye edilmiş, ekonomi devlet ve işbirlikçi oligarkların elinde, güçlü orduya sahip, muazzam yeraltı ve yerüstü kaynakları olan, devasa yüzölçümlü bir ülke. Dünyaya sunabileceği bir medeniyeti de yok.

Kısaca gücü ordudan ve ekonomik kaynaklardan kaynaklanan devasa bir ülke. Ama iki handikabı var. Birincisi açık denizlere açılacak, dünya ile doğrudan bağlantı kurabilecek bir kapısı yok. İkincisi ve en önemlisi sayısız otonom cumhuriyetleri var. Kendi milli ordusunun sayısı bunları kontrol altına almaya yetmiyor.

Küçük otonom devletçiklerin Rusya gibi devasa bir devlete karşı ne yapabilirler? Denilebilir. Tarihte örnekleri görüldüğü üzere bir yerlerden sökün almaya görsün!

Kısaca, Rusya birlikteliğini ordusuna, otoriter yönetimine ve tarihten gelen “Rus korkusu” sayesinde sağlıyor.

İki yüzyıl hükmetmenin sonucunda sağlanan Rusya sempatizanlığı yeni nesillerle yavaş, yavaş kayboluyor. Sempatizanlık batıya kayıyor. Artık nesiller otoriter yönetim istemiyor. Rusya’nın yeni nesillere sunacağı ne medeniyeti ne teknolojisi ne de zenginliği var. Rusya’nın bu yönetim biçimi, kültürü ve (teknoloji dâhil) ekonomisi hükmettiği halklara artık yeni bir şey veremiyor. Kısaca, devasa toprakların ve kaynakların Jandarmalığını yapıyor. Sömürüyor.

Rusya bunu biliyor. Ben bunu 1900’lü yılların başındaki Osmanlının durumuna benzetiyorum. Osmanlının da devasa toprakları elden çıkarmamak için çeşitli siyasal ve askeri çabaları oldu. Dünya artık yeni bir evreye girmişti ve geri dönüşü yoktu.

Rusya’nın da geri dönüşü yok. Devasa büyüklükteki bir coğrafyayı otoriter rejimle elde tutmak zor. Toplumsal ve siyasal revizyonlar güç ve kolay değil. On yıllar alır. Zaten dünya da sabretmez.

Kısaca,

Rusya’nın yıkılması mukadderatıdır. Bu on yıllar belki de yüzyıl alabilir. Mesele yıkıldıktan sonra Ruslara ne kalacağı, geri kalan toprakların ne olacağı ve kimler tarafından kontrol edileceğidir.

 

 

Hiç yorum yok:

TARİHİN MEZAR KAZICILIĞI

  Bu tür tartışmalar eskiden de vardı gerçi… Ama son on yıldır( özellikle son birkaç yılda) ivmesi giderek arttı. Özellikle iktidar ortaya b...