Yeni yetmeler bilmezler,
Sovyetler
dağılmadan önce Sovyetlerin ne kadar güçlü bir devlet olduğunu okur, okumaktan
öte hayal ederdik. Ama Sovyetler dağılmaya yüz tutup, sınır kapıları açılıp,
Sovyet vatandaşları sökün edince şaşkınlıktan küçük dilimizi yuttuk.
Kıyafetleri,
satmaya getirdikleri malzemelerin teknolojilerini görünce ne kadar iptidai
olduklarını anladık.
O yıllarda
herhangi bir Sovyet cumhuriyetine gittiğinizde her türlü kamusal işin ve
makamın paraya tahvil edilebileceğini gördük. Azerbaycan’a gittiğimde
iki bin dolara vatandaşlık ve hatta işine yarayacak bir fakültenin diplomasının
verilebileceğine şahit oldum.
Ne yalan
söyleyeyim(dürüstlüğümden değil) ileride başıma dert olmayacağından emin
olsaydım vatandaşlık oldukça cazip gelmişti bana.
O zamanlar
Sovyet vatandaşlarından edindiğim izlenim dünyanın en ileri teknolojisine sahip
oldukları, yaptıkları en ufak bir işin dahi dünyada eşi benzeri olmadığından
dem vurmalarıydı.
Sonuçta
(onlar ne anlatırlarsa anlatsınlar) yaşam felsefeleri konusunda bir düşünce çerçevesi
oluşturuyorsunuz. O düşünce yıllar geçse de sizin beyninizde yer ediyor, her
defasında “acaba!” diyorsunuz.
Ülkemizde
yaşadığımız afetlere, kazalara, olaylara baktığımızda bir sürü akıl almaz ihmalkârlıklar,
aymazlıklar, cahillikler görüyorsunuz. Feveran, feryat figan ediyoruz. Eğer
muhalefetsek iktidara, işin sorumlularına veryansın ediyor, suçluyoruz.
Elbette bir
suç var ve suçun olduğu yerde suçlular da olması gerekir. İktidar da işin
sorumluları saydıklarını yaka paça içeri tıkıyor.
Bir örnekle
yoluma devam edeceğim. Bu örnek öyle deprem, maden faciası veya daha birkaç ay
evvel olan Abant’taki 78 kişinin yanarak can verdiği otel yangını değil. Bugün
gazetelere manşet olan 400 kişinin menfaat karşılığı sahte doçent ve profesör unvanı
alması ile alakalı.
Eğer olaya,
“Yahu ne
olacak, sahteciliği yapanları devletimiz yakaladı. Sorumlular
cezalarını alırlar, olur biter.”
Diye bakarsak
bu demektir ki “devlet ve millet olarak ayağa düşmüşüz.”
Bu bir kişi
değil, beş kişi değil, tam dört yüz kişi. Demek ki bu sahtecilik işi kangren
gibi tüm vücudumuzu sarmış. Bu tür sahtecilikler hayatımızın her alanına
sirayet etmiş. Yeter ki işi raconuna uyarak yap, yakalanma. Bu işin iktidarı,
muhalefeti yok, topyekûn içindeyiz. İşte esas sıkıntı burada.
İşin en acı
tarafı dünya bizi bizden iyi tanıyor, yani çekerimizi, özgül ağırlığımızı
gramına kadar biliyor.
Ben şöyle bir
örnek veririm her zaman. “Eğer bir köyde hırsızlık haddini aşmışsa, asayiş
sorunu yok, her alanda karakter sorunu var."
Siz istediğiniz
kadar “Türkiye Yüzyılı” deyin, kim kimin çekerinin ne olduğunu çok iyi biliyor
ve ona göre muamele ediyor.