Bu Blogda Ara

2 Ağustos 2025 Cumartesi

ÖZGÜL AĞIRLIK

 


Yeni yetmeler bilmezler,

Sovyetler dağılmadan önce Sovyetlerin ne kadar güçlü bir devlet olduğunu okur, okumaktan öte hayal ederdik. Ama Sovyetler dağılmaya yüz tutup, sınır kapıları açılıp, Sovyet vatandaşları sökün edince şaşkınlıktan küçük dilimizi yuttuk.

Kıyafetleri, satmaya getirdikleri malzemelerin teknolojilerini görünce ne kadar iptidai olduklarını anladık.

O yıllarda herhangi bir Sovyet cumhuriyetine gittiğinizde her türlü kamusal işin ve makamın paraya tahvil edilebileceğini gördük. Azerbaycan’a gittiğimde iki bin dolara vatandaşlık ve hatta işine yarayacak bir fakültenin diplomasının verilebileceğine şahit oldum.

Ne yalan söyleyeyim(dürüstlüğümden değil) ileride başıma dert olmayacağından emin olsaydım vatandaşlık oldukça cazip gelmişti bana.

O zamanlar Sovyet vatandaşlarından edindiğim izlenim dünyanın en ileri teknolojisine sahip oldukları, yaptıkları en ufak bir işin dahi dünyada eşi benzeri olmadığından dem vurmalarıydı.

Sonuçta (onlar ne anlatırlarsa anlatsınlar) yaşam felsefeleri konusunda bir düşünce çerçevesi oluşturuyorsunuz. O düşünce yıllar geçse de sizin beyninizde yer ediyor, her defasında “acaba!” diyorsunuz.

Ülkemizde yaşadığımız afetlere, kazalara, olaylara baktığımızda bir sürü akıl almaz ihmalkârlıklar, aymazlıklar, cahillikler görüyorsunuz. Feveran, feryat figan ediyoruz. Eğer muhalefetsek iktidara, işin sorumlularına veryansın ediyor, suçluyoruz.

Elbette bir suç var ve suçun olduğu yerde suçlular da olması gerekir. İktidar da işin sorumluları saydıklarını yaka paça içeri tıkıyor.

Bir örnekle yoluma devam edeceğim. Bu örnek öyle deprem, maden faciası veya daha birkaç ay evvel olan Abant’taki 78 kişinin yanarak can verdiği otel yangını değil. Bugün gazetelere manşet olan 400 kişinin menfaat karşılığı sahte doçent ve profesör unvanı alması ile alakalı.

Eğer olaya,

“Yahu ne olacak, sahteciliği yapanları devletimiz yakaladı. Sorumlular cezalarını alırlar, olur biter.”

Diye bakarsak bu demektir ki “devlet ve millet olarak ayağa düşmüşüz.”

Bu bir kişi değil, beş kişi değil, tam dört yüz kişi. Demek ki bu sahtecilik işi kangren gibi tüm vücudumuzu sarmış. Bu tür sahtecilikler hayatımızın her alanına sirayet etmiş. Yeter ki işi raconuna uyarak yap, yakalanma. Bu işin iktidarı, muhalefeti yok, topyekûn içindeyiz. İşte esas sıkıntı burada.

İşin en acı tarafı dünya bizi bizden iyi tanıyor, yani çekerimizi, özgül ağırlığımızı gramına kadar biliyor.

Ben şöyle bir örnek veririm her zaman. “Eğer bir köyde hırsızlık haddini aşmışsa, asayiş sorunu yok, her alanda karakter sorunu var."

Siz istediğiniz kadar “Türkiye Yüzyılı” deyin, kim kimin çekerinin ne olduğunu çok iyi biliyor ve ona göre muamele ediyor.

 

ÖZGÜL AĞIRLIK

  Yeni yetmeler bilmezler, Sovyetler dağılmadan önce Sovyetlerin ne kadar güçlü bir devlet olduğunu okur, okumaktan öte hayal ederdik. Ama...