İstatistik
şirketleri AKP öncesi ve AKP devri Türkiye’si konusunda “hangisi daha iyi idi?”
şeklinde anketler yapsalardı sonuç ne olurdu?
Anketin
sonucu hakkında bir tahmin yürütemeyiz. Hele de milletin canı burnunda olduğu
şu günlerde…
Ancak,
2002
yılında AKP’nin iktidara geliş nedenleri ve bugünkü ekonomik, siyasal ve sosyal
veriler işleri karmaşıklaştırıyor.
AKP’nin
iktidara gelirken sloganlaştırdığı 3Y’yi hatırlayalım. Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar!
Demek
ki,
Ayrıntıya
girmeye gerek yok. Ülkemizde bu iç şey gemi azıya almış, millete gına gelmiş ki
vatandaş AKP’ye teveccüh etti.
Burada
şunu da iddia edebilirsiniz; “Efendim, 28 Şubat, Bahçelinin yan çizmesi,
ekonominin dibe vurması falan… Bunlar normal olmayan bir ülkede yaşanacak
olaylardır. Hatta bunları dış güçlerin mizansenleri olarak da kabul
edebilirsiniz. Olabilir de… Ama şunu da unutmayalım, dış güçlerin bu denli
kolay ve süreli entrikalarının ülkemizde yürütülmesi başlı başına bir zafiyet
değil mi? Başta ekonomi olmak üzere siyasal ve sosyal olarak güçlü bir ülkeye
kim bu kadar kolay nüfuz edebilir?
Kemal Derviş’in gelip başta Merkez Bankası ve
ihale kanununda düzenleme yapması (hangisi olurlarsa olsunlar) iktidarların
ekonomi üzerindeki tahakkümlerini göstermiyor mu?
Bir
de ülkemizin sosyal yapılanmasına bakalım;
Daha
çiftçilik seviyesine gelememiş %45 köylü toplumu, kendi yağı ile kavrulmaya
çalışan (kalabalık) şehirli orta sınıf, daha sahip olduğu mesleğin ve mevkiinin
ruhunu kavrayamamış her meslekten bürokrat sınıfı… En önemlisi ekonominin
dizginlerini ele geçirmiş toplumsal görevlerinin farkında olamayan/olmayan
sermaye sınıfı…
İşine
geldiği zaman ürüne yüksek fiyat veren ama çiftçiliğe geçme ve hatta tarım
sanayi konusunda yeterince kafa yormayan iktidarların ülkenin kalkındırılması
konusunda, mazot, traktör edebiyatı yapmaları seçim meydanlarının süslü
laflarından öte bir şey değil de nedir?
İleri
teknoloji konusunda hiç laf etmeyelim. 50 yıl otomobil sektörünün hâkimleri
kendi markalarını yaratmaları konusunda rüya dahi görmemişlerdir.
Bir
ülkenin kalkınabilmesi öncelikle kültürel birliktelikten geçer.
Tartışılamayacak ortak değerlerin güçlülüğü, “biz” olmanın onuru
sağlanabilmiş-midir? Sporcularımızın en ufak başarısı bile millet olarak bizi
heyecanlandırıyor, gururlandırıyor. Hatta bazen ifrata bile kaçıyoruz. Çünkü
ezilmişlik duygularımızı bir nebze olsun geri plana atıyoruz.
Kurtuluş
savaşını galip bitirerek milli devletimizi kurduk. Adını Türkiye Cumhuriyeti
koyduk. Halkına da Türk halkı dedik. Ama bunları demekle ne cumhuriyet olunur,
ne de Türk halkı.
Tebaa
olmaktan millet olmaya geçtik. Geçtik demeyle de olmuyor.
Düşünün
ki,
Halkın
yarısı göçmen diğer yarısı fakir ve bitkin… Okuryazarlık hak getire… Toplumu
düzenleyen sosyal sınıflar yok. En önemlisi (ekonomi ve kültür dâhil) toplumun
lokomotifi olacak sermayedar sınıfı yok. Bir de Osmanlıdan bakiye kurumsal
kokuşmuşluklar…
Önce
geçmişin kokuşmuşluklarını gidereceksiniz, sosyal sınıfları yaratacaksınız,
onlara toplum içerisindeki görevlerinin önemini idrak ettireceksiniz… Kolay iş
değil elbette.
Bir
de 20 yüzyılın hastalığı ideolojiler. Sanki bu yüzyıla kadar toplumlar kör
cahillermiş gibi halkın yaşam felsefesini oluşturan bütün değerlerin
sorgulanması…
Mesela,
Din
afyondur diyen Sosyalistler dinin bütün değerlerine saldırdılar. İslamcılarda
buna karşı çıkacağız diye kendi kutsal dinlerini yarattılar. Milliyetçilere ne
demeli? Bozkurt işareti yapmakla milliyetçilğin hası olduk zannettiler.
Günümüz
toplum değerlerimiz bu yüzden parça pürçek olması bir yana, geçmişimiz bile
parsellendi. Burada Abdülhamit örneği verebilirim. Ama ben başımdan geçeni
örnek vereceğim.
Yıl
1985, dernek olarak liseler arası bilgi yarışması yapıyoruz. Açılış konuşmasını
üç kişi yaptık. Kimlikleri önemli değil. Ama hepsi mürekkep yalamış kişiler.
Birincisi;
Cumhuriyeti İslam ruhu kurdu. İkincisi; Cumhuriyeti Atatürk kurdu. Üçüncüsü;
Orta Asya’dan gelip İslamiyet süzgecinden geçerek Anadolu’yu yurt tutan Türk
Milleti kurdu.
Bu
durumlarda bizim mahallede “hadi buyurun cenaze namazına” derler.
Ortak
geçmişimizi bile ideolojilerimize meze yaptık! (devamı gelecek hafta)