Bu Blogda Ara

14 Ağustos 2024 Çarşamba

DIŞ GÜÇLERİN İŞİ!..


 Çokça dillendirilen mesellerdendir…

Çingeneye külahını göğe fırlatıp tutuncaya kadar padişahsın demişler. O da külahını göğe fırlatmış, “Bursa kestaneleri vakıf” demiş.

Bunu bize anlatanlar bu meselden bir netice çıkarmamızı isterler.

Siz bu meselden çeşitli neticeler çıkarabilirsiniz. Buna benzer özdeyişlerden birini rahmetli anam sıkça tekrarlardı. “İnsan aslına çeker.” Bunun peşine bir diğerini ilave etmeyi de ihmal etmezdi. “Asıl azmaz nesil azar.”

Bundan 40-50 yıl evveli dünyası şartlarında insan terbiyesi dar çevrede, aile, mahalle ve biraz daha geniş ele alındığında köy ya da kasabayı geçmezdi.

İnsan eğitiminde bugünün şartlarında aile, konu komşu kasaba yeterli olmuyordu.

Eğitim derken, öncelik ilim, meslek kastedilmiyordu. Terbiye, insani ilişkiler, sorumluluk velhasıl insan yaşamıyla alakalı kültür kastediliyordu. Meslek ve ilim bunların üzerine inşa ediliyordu.

Meslek icraatında öncelikle meslek ustalığından ziyade “ahlak olgunluğuna” bakılırdı. Yeterli insani değerlere sahip olmayanlara da-mesleğinin piri olsalar bile- “adamda meslek ahlakı yok” denirdi. Kısaca toplum, dar çevre içerisinde kendi değerlerini oluşturma, yaşatma imkânlarına, yetkisine ve etkisine sahipti.

Devir değişti, insan yetiştirmeyi meslek edindirmek olarak algılıyoruz. Öğrenim görmemiş, bir meslek sahibi olamamışlara boş, hurda, asalak gözü ile bakıyoruz. Kısa yoldan meslek sahibi daha doğrusu mevkii sahibi olmanın yolunun da öğrenim görmekten geçtiğini farz ediyoruz. Bu aynı zamanda toplumda itibar sahibi olmanın da yolu oluyor. 

İnsana kişilik kazandırmak artık eskisi gibi kolay değil. Hem bunu sağlayacak altyapıdan hem de çağımızda bunu sağlayacak zaman diliminden yoksunuz.

Çocuğa ilk terbiyeyi, eğitimi verecek aile kurumları yıprandı. Aile bireyleri daha “özgür”. Kaldı ki çalışmaktan, rızk peşinde koşmaktan çocuğa ayıracak zamanları yok. Aile kurumu dumura uğrayınca mahalleden kasabadan söz etmenin bir anlamı kalmıyor.

İş kalıyor eğitim kurumlarına. Devletler haklı olarak tek bir müfredatla ülkeyi eğitmeye daha doğrusu “meslek öğretimi” yapmaya çalışıyor. Yine haklı olarak devleti ayakta tutmak için rejimlerine uygun olarak ideolojik davranıyor.

Devlet için öğrencinin kişisel gelişimi, meslek ahlakı, çevresine ve ülkesine olan sorumluluğu önemli değil. Gündemine bile almıyor. Onun için devletine ve rejime sadakat ilk sırada geliyor.

Sovyet Rusya’sında talebenin öncelikle komünist olması gerekiyor. Ülkemizde yüksek okullarda İnkılâp Tarihi okutmak bu mantıkladır. Sizin mesleki sorumluluğunuz, onun ötesinde fakülte bitirmenin ülkeniz için yani içinden çıktığınız topluma karşı hangi sorumlukları yüklendiğiniz hiç önemli değildir.

Öğretim ve devlet kurumlarında görevlendirme konusunda en çok tartışılan konu öğrencilerin iyi yetişememesi ve kurumlara liyakatsiz kişilerin atanmasıdır.

Bunlarla alakalı okuduğum hemen, hemen tüm yazılarda bunun yanlış olduğu, günümüzde ve ileride ülkemize büyük sıkıntılar yaratacağı üzerinedir. İktidara da bu konuda “akıllar” verilmektedir.

Bugünkü iktidar üzerinden devam edersek,

Bizi yönetenler cahil değiller, aptal hiç değiller. Öyleyse bile, bile bu yanlışlığı neden yapıyorlar?

1-   Yetişme tarzları ve o mevkilere geliş yöntemlerinden. İktidarın ve aynı zamanda muhalefetin elit takımı gerek öğrenimlerini görürken ve akabinde siyasete girme, siyaset arenasında başarılı olmak için öğrenme, eğitilme ve liyakat silsilesini takip etmedikleri içindir. Bir kere, siyasetin kendisinde eğitilme, tecrübe kazanma “dirsek çürütme, pabuç eskitme” yaşamamışlardır ki… Bütün işler ahbap çavuş ve entrikalar üzerinedir. Kısaca eğitim ve liyakat siyaset arenasının lügatinde yoktur. Lügatinde olmayanı uygulamayı siyaset erbabından beklemek haksızlık olmaz mı!?

2-   İktidar neden çalakaşık bir an evvel bu kadar öğrenciyi ( plansız) meslek sahibi yapmak ister? Eğer, geçmişinizden gelen bir korkunuz, hıncınız ve hırsınız varsa bunun acısını çıkartmak istersiniz? Bu ne demek? Bu başka bir yazının konusu olduğu için bu konuya girmeyeyim. Belirtmekle yetineyim.

3-   Şu kadarını belirteyim ki, geçmiş hiç de bundan farklı değildi? Çünkü geçmişte bizi yöneten sistem bizi 80 yıl gibi uzun süre yönetti ve hepsi (ülkeyi istenildiği gibi yönetecek kadar) belli bir tecrübe kazandılar. Zannediliyor ki, onlar iyi eğitim alıyorlardı ve liyakatli kişilerdi. Öyleyse ülkemizde 2000 yılı öncesinde yaşadıklarımızı “dış güçler” mi yaptı?

Kısaca, öğrenimden önce eğitmek… Beceremediğimiz alan burası… Zor ve çetin bir yol çünkü. Eğitmeden önce eğitimden geçmek gerekir! Mümkün mü? ALLAH BİLİR!

 

 

 

 

                                                              

Hiç yorum yok:

BİR HAYALİM VAR !..(son)

                          Geçen gün Tolstoy’un okumakta gecikmiş olduğum romanını okudum. Savaş ve Barış romanını… 1800’lü yılların başında ...