Çokça dillendirilen mesellerdendir…
Çingeneye
külahını göğe fırlatıp tutuncaya kadar padişahsın demişler. O da külahını göğe
fırlatmış, “Bursa kestaneleri vakıf” demiş.
Bunu
bize anlatanlar bu meselden bir netice çıkarmamızı isterler.
Siz
bu meselden çeşitli neticeler çıkarabilirsiniz. Buna benzer özdeyişlerden
birini rahmetli anam sıkça tekrarlardı. “İnsan aslına çeker.” Bunun peşine bir
diğerini ilave etmeyi de ihmal etmezdi. “Asıl azmaz nesil azar.”
Bundan
40-50 yıl evveli dünyası şartlarında insan terbiyesi dar çevrede, aile, mahalle
ve biraz daha geniş ele alındığında köy ya da kasabayı geçmezdi.
İnsan
eğitiminde bugünün şartlarında aile, konu komşu kasaba yeterli olmuyordu.
Eğitim
derken, öncelik ilim, meslek kastedilmiyordu. Terbiye, insani ilişkiler,
sorumluluk velhasıl insan yaşamıyla alakalı kültür kastediliyordu. Meslek ve
ilim bunların üzerine inşa ediliyordu.
Meslek
icraatında öncelikle meslek ustalığından ziyade “ahlak olgunluğuna” bakılırdı.
Yeterli insani değerlere sahip olmayanlara da-mesleğinin piri olsalar bile- “adamda
meslek ahlakı yok” denirdi. Kısaca toplum, dar çevre içerisinde kendi
değerlerini oluşturma, yaşatma imkânlarına, yetkisine ve etkisine sahipti.
Devir
değişti, insan yetiştirmeyi meslek edindirmek olarak algılıyoruz. Öğrenim
görmemiş, bir meslek sahibi olamamışlara boş, hurda, asalak gözü ile bakıyoruz.
Kısa yoldan meslek sahibi daha doğrusu mevkii sahibi olmanın yolunun da öğrenim
görmekten geçtiğini farz ediyoruz. Bu aynı zamanda toplumda itibar sahibi
olmanın da yolu oluyor.
İnsana
kişilik kazandırmak artık eskisi gibi kolay değil. Hem bunu sağlayacak
altyapıdan hem de çağımızda bunu sağlayacak zaman diliminden yoksunuz.
Çocuğa
ilk terbiyeyi, eğitimi verecek aile kurumları yıprandı. Aile bireyleri daha
“özgür”. Kaldı ki çalışmaktan, rızk peşinde koşmaktan çocuğa ayıracak zamanları
yok. Aile kurumu dumura uğrayınca mahalleden kasabadan söz etmenin bir anlamı
kalmıyor.
İş
kalıyor eğitim kurumlarına. Devletler haklı olarak tek bir müfredatla ülkeyi
eğitmeye daha doğrusu “meslek öğretimi” yapmaya çalışıyor. Yine haklı olarak
devleti ayakta tutmak için rejimlerine uygun olarak ideolojik davranıyor.
Devlet
için öğrencinin kişisel gelişimi, meslek ahlakı, çevresine ve ülkesine olan
sorumluluğu önemli değil. Gündemine bile almıyor. Onun için devletine ve rejime
sadakat ilk sırada geliyor.
Sovyet
Rusya’sında talebenin öncelikle komünist olması gerekiyor. Ülkemizde yüksek
okullarda İnkılâp Tarihi okutmak bu mantıkladır. Sizin mesleki sorumluluğunuz,
onun ötesinde fakülte bitirmenin ülkeniz için yani içinden çıktığınız topluma
karşı hangi sorumlukları yüklendiğiniz hiç önemli değildir.
Öğretim
ve devlet kurumlarında görevlendirme konusunda en çok tartışılan konu
öğrencilerin iyi yetişememesi ve kurumlara liyakatsiz kişilerin atanmasıdır.
Bunlarla
alakalı okuduğum hemen, hemen tüm yazılarda bunun yanlış olduğu, günümüzde ve
ileride ülkemize büyük sıkıntılar yaratacağı üzerinedir. İktidara da bu konuda
“akıllar” verilmektedir.
Bugünkü
iktidar üzerinden devam edersek,
Bizi
yönetenler cahil değiller, aptal hiç değiller. Öyleyse bile, bile bu yanlışlığı
neden yapıyorlar?
1-
Yetişme
tarzları ve o mevkilere geliş yöntemlerinden. İktidarın ve aynı zamanda muhalefetin
elit takımı gerek öğrenimlerini görürken ve akabinde siyasete girme, siyaset
arenasında başarılı olmak için öğrenme, eğitilme ve liyakat silsilesini takip
etmedikleri içindir. Bir kere, siyasetin kendisinde eğitilme, tecrübe kazanma
“dirsek çürütme, pabuç eskitme” yaşamamışlardır ki… Bütün işler ahbap çavuş ve
entrikalar üzerinedir. Kısaca eğitim ve liyakat siyaset arenasının lügatinde yoktur.
Lügatinde olmayanı uygulamayı siyaset erbabından beklemek haksızlık olmaz mı!?
2-
İktidar
neden çalakaşık bir an evvel bu kadar öğrenciyi ( plansız) meslek sahibi yapmak
ister? Eğer, geçmişinizden gelen bir korkunuz, hıncınız ve hırsınız varsa bunun
acısını çıkartmak istersiniz? Bu ne demek? Bu başka bir yazının konusu olduğu
için bu konuya girmeyeyim. Belirtmekle yetineyim.
3-
Şu
kadarını belirteyim ki, geçmiş hiç de bundan farklı değildi? Çünkü geçmişte
bizi yöneten sistem bizi 80 yıl gibi uzun süre yönetti ve hepsi (ülkeyi
istenildiği gibi yönetecek kadar) belli bir tecrübe kazandılar. Zannediliyor
ki, onlar iyi eğitim alıyorlardı ve liyakatli kişilerdi. Öyleyse ülkemizde 2000
yılı öncesinde yaşadıklarımızı “dış güçler” mi yaptı?
Kısaca,
öğrenimden önce eğitmek… Beceremediğimiz alan burası… Zor ve çetin bir yol çünkü.
Eğitmeden önce eğitimden geçmek gerekir! Mümkün mü? ALLAH BİLİR!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder