Tarihin dönüm
noktaları vardır. Teknolojik gelişmeler ekonomiyi etkiler. Ekonominin yön
değiştirmesi de toplumsal gelişmelere yol açar. Toplumsal gelişmelerde mevcut
gelenekleri ve sistemleri zorlar, değiştirir.
Tarih
boyunca,
İnsanoğlunun
avcılık/toplayıcılıktan tarıma geçmesi, madenleri işleme kabiliyetleri,
ticaretin gelişmesi… Barutun icadı, ateşli silahlarda kullanımı, matbaanın
icadı vs.
Bunlar
tarihi süreç içerisinde önemine göre geçiş süreçlerinin hızını ve etkisini
belirlemiştir.
1700’’li
yıllara gelindiğinde Amerika’nın keşfi ile zenginliğin artması, matbaanın keşfi,
Rönesans, bilimin gelişmesi ve akabinde sanayinin gelişmesi siyasal ve
toplumsal değişmelere kapı aralamıştır.
Bunun
en önemli ayaklarından bir tanesi 1789 Fransız devrimidir.
Görünürde
özgürlük hareketi olarak başlayan ama asıl sebebinin; ekonomik ve sanayi
gelişmesi ile oluşan sanayici ve buna bağlı gelişen tüccar sınıfının siyaset
üzerindeki talepleridir.
O
zamana kadar ekonomik egemenlik toprak ağalarının yani aristokratların elinde
olan ekonomi sanayicilerin ve tüccarların lehine yön değiştirmiştir. Özellikle
sanayicinin ihtiyacı olan işçi köylerde aristokratların hizmetinde olan
köylüler, sanayicilerin taleplerini karşılamak için şehirlere göç etmeye
başlamışlardır.
Haliyle
aristokratların hâkimiyetinde olan siyasi egemenliğe (şehirli) sanayi ve tüccar
sınıfı ortak olmak istemiş, kavgada buradan çıkmıştır. 24 saat aristokratların
emrinde olan işçi sınıfı şehirli ve mesai saatleri dışında özgürlüğün bilincine
varmış/daha doğrusu bilincine varmak istemiştir.
Kısaca
teknolojinin makineleşme ve otomasyonu siyasal değişikliklere yol açmış,
imparatorlukların yıkılması, küçük krallıkların sistemlerinin yeniden
düzenlenmesi, toplumu disipline etmek için ideolojilerin ve millet
kavramlarının geliştirilmesi eski gelenek ve toplumsal yaşamın yeniden
şekillenmesine yol açmıştır.
Öte
yandan,
Bilimin
sağlık dâhil hayatın her alanında gelişmesi insan sağlığını etkilemiş, yaşam
standardını yükseltmiştir. İnsan ölümleri azalmış, ömrü uzamıştır. Bu da Dünya
nüfusunun hızla artmasına neden olmuştur. Sanayinin ilk gelişim yıllarında
insan gücü çok önemli idi ve bu yüzden yoğun insan gücüne ihtiyaç vardı.
Haliyle ( hizmet sektörü, tarım gibi) hayatın bütün alanlarında insan emek
ilişkisi ön planda oldu. Ayrıca 20’inci yüzyılda iki dünya savaşı yaşayan
devletler hızla nüfus artırımını teşvik etmiş bu alanda çeşitli tedbirler
almıştır. Nüfus artışına 1990’na kadar iki kutuplu dünyanın her an
savaşılacakmış gibi ordularını diri tutmanın etkisi de büyük olmuştur.
20’inci
yüzyılı özetlersek;
İnsan
yaşamının hızla iyileştiği, ömrünün uzadığı, daha henüz dijital kullanamayan ve
hayatın her alanında henüz sanayi çağını aşamamış, dolayısıyla insan kaynağına
ihtiyaç duyan devletler nüfus artışını teşvik etmişlerdir.
20’inci
yüzyılın sonlarında dijital çağa geçen dünya-ki Sovyetler Birliğinin yıkılma
nedenlerin en büyüğü- her türlü üretim ve hizmette ( özellikle kalifiyesiz)
insana olan ihtiyacı giderek azalmaya başlamıştır. Bütün maharet teknolojiyi
kullanmaktan geçmektedir. Bugün doktorlar dahi teknoloji olmadan mesleğini
yapamamaktadır. Tarımsal üretim bile “köylülük” bir tarafa, çiftçi kavramını
tasfiye etmiş, sanayi haline gelmiştir. Binlerce çiftçinin uzun zaman diliminde
ürettiklerini bir tarımsal sanayi tesisi tek başına daha verimli üretmektedir.
Geçen gün bir gazetede okumuştum; Bilim insanları bitki büyüme hızını ve
verimliliğini ortalama % 48 artıran toprak formülasyonu geliştirmişler.
Bu
insana olan ihtiyacı azaltmış, onun yerine insandan daha iyi ve kısa zaman
diliminde yapan teknoloji devreye girmiştir.
İnsanoğlu-daha
doğrusu gelişmiş devletler- dijital çağı da geçmiş Yapay Zekâ (YZ) kullanma
durumuna gelmişlerdir. Ordular bile savaşı artık oturdukları yerden yapmaya
başlamışladır. Konvansiyonel silahlar yerini akıllı imha silahlarına
bırakmıştır.
Yapay
Zekâ neleri getiriyor;
1-
İnsan
zekâsından daha iyi ve hızlı çözüm üretiyor.
2-
İnsana
olan ihtiyaç süratle azalıyor.
3-
Toplumsal
hiyerarşi değişime uğruyor. İnsanlar birey haline geliyor.
4-
Birey
haline gelen insan için aile gibi akrabalık gibi manevi bağlar giderek
zayıflıyor.
5-
İleride(zaman
dilimi henüz net değil) insanlar için ideoloji,inanç sadece içi boş kimlikler
haline gelecek. Değerler uğruna savaşlar azalacak.
6-
En
önemlisi A) İnsan birey haline geldiği ve bütün değer yargıların
yüzeyselleştiği için içi boş kavramlar haline gelecek. Bütün amaçlar “dünyevi”
olacak. B) İnsan bu dünyaya gelmenin “hazzını” olabildiğince yaşamak isteyecek.
Yani insan aile kavramına itibar etmeyecek. Dolayısıyla nüfus artmayacak.
Üstelik azaltma yoluna gidilecek.
7-
İnsana
üretim aracı olarak bakılacağı için kalifiyesiz insanlara fazlalık “asalak”
gözüyle bakılacak. Çağın gereği ihtiyaca uygun insanların gelişimine önem
verilecek.
8-
Büyük
devletler yıkılacak yerlerine şehir devletleri kurulacak.
Bunlar
ne zaman olacak?
Akşamdan
sabaha olacak hali yok. Biz göremeyeceğiz şüphesiz. Ama gidişat o yönde.
TÜİK
verilere göre Türkiye nüfusunun 2100 yılında 55 milyona ineceğini hesap etmiş.
Devlette artırmanın yollarını arıyor. Bu gidişata göre istese bile artıramaz.
Buna toplum kayıtsız kalır/şimdiden kalıyor da... Toplum istedi diyelim, Dünya
ağaları izin vermez.
O
zamanlar “bakkallardan” alınır gibi dağıtılan diplomalar işe yaramayacak.
Galiba, biz yine üç kuruşa talim eden diplomalı bireyler olacağız. Zira gidişat
o yönde…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder