Bu Blogda Ara

29 Haziran 2025 Pazar

AKLA ZİYAN KOMPLO TEORİLERİ

   

             

Tarihte yeni devlet kuran ya da iktidara gelen krallar iktidarlarını meşrulaştırmak için kendilerini mutlaka geçmiş devletlere ve hanedanlara bağlarlar.

Nitekim, Fatih Sultan Mehmet Konstantiniyye’yi (İstanbul’u) fetih ettiğinde kendini kayser ilan ederek Roma İmparatorluğunun devamı olduğunu ifade ederek Osmanlı Devleti’ni işgalci değil, Romanın devamı olduğu iddiasında bulunmuştur. Daha sonraları zaman, zaman Osmanlı Hanedanı kendi soyunu Mete Hana kadar götürmüştür.

Yine Timur kendinin Cengiz Han soyundan geldiğini iddia etmiştir.

İttihat ve Terakki Cemiyeti Abdülhamit’e karşı özgürlük mücadelesi için kurulsa da o çağın milletleşme akımlarına paralel olarak Osmanlı Devleti içinde artan etnik milliyetçilik akımlarına karşı tepki olarak kurulmuştur.

İlan edilen ikinci meşrutiyetten sonra iktidara gelen İttihat ve Terakki Fırkasının uygulamalarını beğenmeyen karşıt siyasi akımlardan en göze batanı Abdülhamit dönemini savunan kesimlerdir. 31 Mart vakası da “din elden gidiyor. Şeriat isteriz” gerekçeleriyle ortaya çıkmıştır.

Bastırılan 31 Mart kalkışmasının akabinde Çanakkale Zaferinden sonra Birinci Dünya Harbinin sonuna kadar iktidarda kalan İttihat ve Terakki devletin her kademesinde kök salmıştı. Meşhur Teşkilat-ı Mahsusa bile İttihatçılardan kurulu idi.

Ancak, İstanbul’un işgalinden sonra Ankara’ya taşınan meclisin içinde her siyasi görüşten mebuslar vardı. Ama ağırlık İttihat ve Terakkiden yana idi.

İttihat ve Terakkinin Birinci Dünya Savaşı sırasındaki Enver, Talat, Cemal Paşalar gibi ilk sıradaki yönetim kadrosu ülke dışına kaçmış yönetim zimmi olarak yönetim sorumluluğu olmayan Mustafa Kemal (Atatürk), Kazım Karabekir, İsmet İnönü gibi daha alt kadrolar tarafından yürütülmekte idi.

Şunu belirtmeden de geçmeyelim. Yurt dışına kaçanlar ya da (çeşitli nedenlerle) yönetimden tasfiye edilenler Ankara yönetimiyle irtibatlarını kesmediler. Yurt dışı konularında zaman zaman beraber çalıştılar.

Ankara Meclisindeki muhalefetin en güçlüsü İslamcı kesimdi. Nitekim Mustafa Kemal bu kesimi memnun etmek için (meclis açılışında olduğu gibi) dini görüntüler sergilemekten çekinmemiştir.

Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra Mustafa Kemal’in karşısına iki önemli rakip kesim çıkmıştır. Birincisi mecliste olan İslami kesim, ikincisi ise meclis dışında kalan İttihat ve Terakkinin muhalif kesimi.

Burada not düşelim; Mutafa Kemal Cumhuriyetin ilanından önce İttihatçı Kara Kemal’le İzmit’te beraber parti kurmak konusunda görüşmüşler ama anlaşamamışlar, akabinde Mustafa Kemal kendi partisi olan Cumhuriyet Halk Fırkasını kurmuştur.

Daha sonra Mustafa Kemal yönetim dışı kalmış İttihatçıları İzmir suikastı davasıyla tasviye etmiştir.

Zaman içerisinde de İslamcılar meclisten tasfiye edilmişler, devlet Mustafa Kemal’in zihninde oluşturduğu biçimiyle rejimini kurmuş, biçimlendirilmiştir.

Her ne kadar kurucu lider olarak Mustafa Kemal olsa da başlangıç noktası olarak İttihat ve Terakki Cemiyetinin izlerini taşımakta, kadrolarını barındırmakta idi. Cumhuriyeti İttihatçı kadrolar kurdu diyebiliriz.

O günden sonra İslamcı kesim her zaman cumhuriyete mesafeli olmuşlardır. Aslında cumhuriyeti kurma haklarının kendilerinin olduğu, bu hakkın gasp edildiği düşüncesi taşımışlardır. Hala öyledir.

Bugüne geldiğimizde,

AKP iktidara adaletli yönetim içerinde kalkınmak iddiası ile gelmiştir. Yani Mevcut sistem içerinde kalmak üzere daha adil bir yönetim vaat etmişti. Ne var ki zaman geçip kadrolarını yerleştirdikçe,

kendini devletin sahibi olarak görmeye başlamış, ellerinden alınan hakkın geri alınması olarak görmüştür.

Ancak bir problem vardır. “Kendini meşru zemine oturtması gerekmektedir.”

Meşru zemin Mutafa Kemal ve arka planda İttihat ve Terakki’dir. Dolayısıyla cumhuriyetin kuruluşunu esas alamaz. Daha gerilere gitmesi gerekir ki, o da Abdülhamit dönemidir. Abdülhamid’i kutsayıp (hatta ermiş mertebesine çıkartıp) iktidarın ondan gasp edildiği inancıyla devletin asıl sahiplerine iade edildiği düşüncesidir. Zaten AKP’nin Osmanlıya olan platonik tutkusu buradan gelmektedir. Böylelikle aslında Osmanlının devam ettiği ve yüz yıllık ara dönemin sona erdirilmesi düşüncesidir. Kısaca Atatürk ve yüz yıllık cumhuriyet yok hükmünde olmalıdır.

Böylece AKP kendini Abdülhamid’e dayandırarak kendinin tarihsel meşruluğunu kanıtlamış olmaktadır/ olacaktır.

Bana göre bütün kavgalar bunun üzerine… Tutar mı?

Atatürkçülere bakıyorum, sen kalk yüzyıllık iktidarı koruyama… Sonra salya sümük ağla…

AKP’ye gelince, dünya konjonktürü ve çekere bakıyorum… Yolun sonu hayra alamet değil. “Ama her ne olursa olsun, iktidarda kalalım yeter diyebilirler. Tıpkı Atatürkçüler gibi.

Dedim ya… Bunlar benim hep “AKLA ZİYAN KOMPLO TEORİLERİM.”   


5 Haziran 2025 Perşembe

CHP ve ÖTESİ

 

Geçen gün Karar’da İbrahim Kahveci’nin bir yazısında, anket ortalamalarında oy yüzdesi olarak CHP’nin %33-34 AKP’nin ise %29-30 bandında olduğunu ama ülke sorunlarını hangi parti çözer sorusuna verilen yanıtın her iki parti için de %16’larda seyrettiğini yazdı.

Bu da gösteriyor ki,

Her iki partinin de halk nazarında sorunları çözmek konusunda güvenilir olmadığıdır.

Aradaki puan farkı, tarafgirlik veya kızgınlıkla verilecek oylardır. Allah ıslah etsin, ne yapayım kabilinden…

CHP neden böyle?

Düşündüğümüzde, CHP diğer partiler içerisinde yüz yılı aşkın mazisi olan, kurumsallaşmış bir parti. Modern parti faaliyetinin nasıl olacağını/olması gerektiğini, ülke sorunlarını en iyi şekilde analiz edip çözme konusunda araştırmalar yapıp kamuoyuna sunan bir parti olmasını bekleriz, düşünürüz?

Bunu daha ileriye taşıyıp ülkenin on yıllarını analiz edebilen, çözümler üreten, hedef belirleyen bir parti olması gerekir diye hayal ederiz. Azacık geniş açıdan düşünebilen normal bir vatandaşın “her ne kadar oy vermesem de CHP bu ülkenin mihenk taşı ve değerli çözüm önerileri olur, her zaman yol gösterir” diyebilmesini arzulardık. Herhangi bir parti taraftarının dahi “CHP’nin çalışmalarına atıfta bulunarak kendi partisine sitem etmesini beklerdik.

Bu çalışmaların içerisinde sadece ekonomik kalkınma üzerine değil, siyasal ve sosyal öneriler ve projeler de olmalı. Ama bugün (yerel seçimlerde) en yüksek oyu alan ve kendini birinci parti ilan eden CHP’nin partisel çalışmalarında %1 bile oy alamayan partilerin çalışma prensipleri ile aynı ayarda.

Hâlbuki…

CHP yetişmiş kadroları, mali imkânları ve diğer alt yapısı ile öbür ufak partilerden ve hatta AKP’den bile kat be kat ileri. Böyle çalışmaları yapabilecek şartlara sahip.

CHP neden böyle kısır döngü içerisinde?

Bana göre en büyük nedenin- elbette ara nedenler de var- geçmişten gelen ve kendini var eden ideolojik yapılanma cenderesinden kurtulamamış olmalarıdır. Bakalım cendereden kurtulmak istiyorlar mı? Sorusunu sorabilirsiniz. Bu demektir ki; parti kendi içerisinde kısır döngüde… Elbette bundan kurtulmak için çabalayanlarda vardır. Zaman, zaman bunu hissettiğimiz de oluyor. Bu konuda çaba sarf edenlerin güçleri yetmiyor diyebilir-miyiz? Ama ülke yönetimine (bugünün şartlarında) talip olmak için önce kendi içlerinde de yenilenmeye gitmeleri gerektiğini de bilmeleri gerekir. Bu kadro değişiminden ziyade (CHP jargonuyla) düşünce aydınlanmasıdır. Yoksa otuzlar bandında debelenip dururlar.

Aynı zamanda ideolojik saplantı ülke geleceğine de zarar veriyor. Zannedildiği gibi taşıdığı, savunduğu ideolojik fikirlerden değil. Oy alabilmek için her zaman ideolojiye ve bunun getirdiği kamplaşmalara ihtiyaç duyacağı içindir. Yani ülke CHP yüzünden kamplaşmalar yaşamak zorunda kalacaktır. Eğer İmamoğlu, demokrasi gibi söylemler olmasa idi CHP oy bandında buralara gelebilecek-miydi? Ya da ülke ekonomik olarak bu kadar çöküntüde olmasaydı CHP’nin oy yüzdesi ne olurdu?

Türkiye’nin ekonomik ve demokrasi sorunları İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi ile bitmez. Sorunun yapısal ve toplumsal olduğunu herkes biliyor. Bunu CHP’de bal gibi biliyor. Ama o en kolay yolu seçiyor. İdeolojik kamplaşmalardan oy devşirmek.

Size iki örnek vereyim,

Birincisi, Karadeniz’in çok acil bir sorunu var. KOKARCA. Fındığı perişan etti. Bu konuda CHP ne yaptı, çözüm önerisi ne, bu konuda el kadar bilimsel bir çalışması var mı? Ben internette CHP’nin kurumsal sayfasında tek kelime araştırma yazısı, çözüm önerisi göremedim. Siz gördünüzse beni utandırın. Yaptıkları, iktidara veryansın yapmak… O kadar. Bu arada CHP’nin gölge tarım bakanının Niğde’de tarım ilaçları bayiliği yapan ve çalışma ekibinin olmadığı tek başına birisi olduğunu hatırlatayım.

İkincisi, iktidarın meclisten geçirmek istediği, kısaca “Kuran meallerinin Diyanet tarafından kontrol edilmesi” diyebileceğimiz kanun tasarısı hakkında düşüncelerini kamuoyu ile paylaşma gibi bir dertleri olmadı. Bunu CHP kurumsal olarak yapmadığı gibi kendine yakın yazar ve düşünürler vasıtası ile de yapmadı. Çünkü bu konu (ideolojik olarak) ilgi alanında değil. Hatta –bana göre- muhafazakârlar ve İslamcılar yesinler birbirlerini diyor. Yine olaya ideolojik bakıyor. Hâlbuki bu konu ülkenin çoğunluğunu dolaylı da olsa ilgilendiren önemli bir konu…

Burada CHP’ye naçizane bir tavsiyem,

Biliyorum, haberleri bile olmayacak, dikkate alınmayacak ama içimde kalmasın, ben yine yazayım.” Bu millet (her ne olursa olsun) ideolojik söylemleri yemiyor. O eskidendi. Her zaman İmamoğlu, demokrasi gibi bir atımlık barutları bulamazsınız. Benden söylemesi.”

 

TARİHİN MEZAR KAZICILIĞI

  Bu tür tartışmalar eskiden de vardı gerçi… Ama son on yıldır( özellikle son birkaç yılda) ivmesi giderek arttı. Özellikle iktidar ortaya b...