Bundan birkaç yıl önce, face’de bir duvar yazımda, PYD Suriye’nin doğusunda IŞID’ı kovarak Suriye’nin üçte birini işgal edip çöreklenince “Kürtler, Suriye’de İsrail destekli devletlerini kurdular” mealinde bir yazı paylaşmıştım. Bunu okuma zahmetinde bulunan dostlarım “bizim çokbilmiş yazar arkadaşımız yine bir şeyler yumurtladı.” Demişler kendi kendilerine. Çünkü yüz yüze görüşmelerimde bunu hep yüzüme vurdular.
Bunu neden mi ön gürdüm. Çünkü,
birincisi İsrail’in çevre ülkelerine karşı kullanacağı bir koçbaşı lazımdı.
İkincisi İsrail dar alanda sıkışmış, ileride çekeceği su sıkıntısına çözüm
olacak Fırat nehri, tarımsal üretim yapacak verimli toprakları ve üretim
tesisleri kurabileceği, aynı zamanda nüfus transferi yapabileceği geniş
topraklar için bulunmaz nimetti. Kürtlerin kuracağı bu devlet, yine (İran
dahil) çevre ülkelerin enerji kaynaklarını kontrol edebileceği Ortadoğu’nun
merkezinde ‘fedai’ bir devlet olacaktı.
Bunun için yapılan operasyon;
önce Suriye’nin içinin karıştırılması, sonra İsrail’in çevresindeki vekalet
güçlerinin tasfiyesi ve son olarak Esad’ın kovulması ile operasyon
tamamlandı. Beş on yıldır yaşanılanların özeti bu… Diğer ayrıntılar ve
itişmeler filmin dolgu malzemeleri ve selden kütük kapma yarışı.
PKK bu olayların neresinde?
Kürtlerin Suriye’nin doğusunu ele geçirmeleri için hazır militan kuvvetlere
ihtiyaçları vardı. O da Kandil’in emrindeki militanlardı. Amerika destekli PKK
militanları buraya kaydırıldı. Dolayısıyla Kandil ilgisini Anadolu’dan Suriye’ye
kaydırdı. İşin tuhaf tarafı Amerika Kandil’in elebaşlarının başlarına ödüller
koydu. Hem de hatırı sayılır ödüller. Kısaca Amerika PKK elebaşlarını Kandil’e
hapsetti. Bizimkiler de bu arada kırmızı bülten çıkardılar. Zaman zaman
Suriye’de ve Irak’ta operasyonlarla hatırı sayılır elebaşı avladılar. Suriye’de
örgütlenen Kürtlerin yöneticilerini de dünyada terörle doğrudan
ilişkilendirilmeyenlerden seçtiler.
Gelelim bugünlere…
Kandil’e sıkışmış, adı var
kendi yok örgütün tasfiyesine gelmişti. Çünkü ileride bu gücün Suriye’de kendi
soydaşları ile güç savaşına girmesi muhtemeldi. Böyle bir militan gücün bölge
ülkeleri için tehlike arz ettiği kadar, Türkiye için de tehlikeli idi. Silahlı(terör)
tehlikesi olduğu kadar, ayrıca Kürt siyasi hareketin üzerinde her zaman baskı
unsuru olurdu. Yine Suriye’de kurulacak Kürt devletine Türkiye’nin razı
olabilmesi için Türkiye’ye ödünler verilmeliydi. (Türkiye istese de engel
olabilir-miydi?)
Kısaca Kandil PKK’sı hem
Türkiye için hem de Kürtler için bir engel ve aynı zamanda tehlike idi. Öcalan
vasıtası ile Kandil tasfiye ediliyor. Hadise bu. Geri kalan bilek güreşi
yukarıda dediğim gibi “ne kaparsak kardır” hadisesinden başka bir şey değil.
Türkiye ne verir, Kürtler ne kadarına razı olur bunu zaman gösterecek. Bu
pazarlıkların içinde Erdoğan’ın özel istekleri olur mu, Türkiye’yi geçmişin
vesayetinden kurtaracağız derken başka bir vesayete sokarlar mı? Yaşayıp
göreceğiz. Bu konuda muhalefetin gücü nedir? Çok da olumlu bakamıyorum. Eğer
oyun büyükse- ki öyle- muhalefetin buna gücü yeter mi? Hatta ‘yalancı
pehlivanlık’ yapıyorlar gibi de geliyor bana. Televizyonlarda kimler ne demiş?
Bunun üzerinde kafa yormak beyhude… Her şey arka odada cereyan ediyor.
Hatırlayanlar bilir… Sovyetlerin
yıkılışına yakın Almanya’dan kalkıp Moskova’ya inen on yedi yaşındaki bir sabinin
kıllandığı pırpırlı bir uçak hikayesi var. Vayy be dedik. Kızıl ordu amma da
güçsüzmüş. Kızıl ordu nasıl olur da bu denli zayıf olur? Halbuki bu olay Kızıl
ordu içindeki muhalifleri tasfiye için organize edilmiş. Gorbaçov başta savunma
bakanı dahil yirmi bir kişiyi hapse tıkmış.
Neyse…
Bundan sonra ne olur? Kürt
hareketi bitmez. Her ne kadar “demokratik zeminde siyaset” gibi insancıl
cümleler kurulsa da… Mücadele evrim geçirdi, günün şartlarına uygun, başka bir
zemine kayacak. Kürtlerin talepleri dünyada masum, insancıl, demokratik
istekler olarak algılanacak ve hatta teşvik edilecek. Bu Türkiye üzerinde baskı
unsuru oluşturacak. Batı Türkiye’nin en ufak talebi karşısında Kürt kartını
oynayacak. Bu tip talepler Osmanlı zamanından bugüne kadar zaman zaman önümüze
konmuştur.
Birincisi, bu tip talepleri
savuşturmak için öncelikle çok güçlü bir ekonomiye sahip olmak gerekir.
İkincisi, sosyal, sınıfsal ve siyasal anlamda çok iyi örgütlenmiş, kesimler
arasında derin görüş ve anlayış farklılıklarının olmaması gerekir. Bunlar
mevcut mu? Bu sorumun cevabı takdir edersiniz ki malum!..
Ekonomisi malum, toplumsal
fayları derin, medeniyet ve kültürde sınıfta kalmış, siyasal sistemi, devleti
ayakta tutan kurumları tartışılır hale gelmiş bir devletin çekiciliği ve
kıymet-i harbiyesi ne kadar itibar görür. Ben Türküm ve bu vatanda öyle veya
böyle yaşamak ve sahip çıkmak durumundayım.
Bir de Kürtler tarafından
bakalım resme… “(Dışardan güdümlü de olsa) Suriye’de oturmuş sistemi, gelişmiş
bir ekonomisi olan bir devletim varken ne diye (çekim alanım olmayan) bu
Türkiye’yi benimseyip, sahip çıkayım ki? Yani (ekonomi, kültürel ve medeniyet
yönünden) sahip çıkamazsan, çekim alanı oluşturamazsan sahip çıkarlar. Bu
dünyanın gerçeği böyle…
Sıkıntı büyük… Aşağı tükürsen
sakal, yukarı tükürsen bıyık… Hayırlısı… Büyükler daha iyi bilir!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder