Bu Blogda Ara

1 Aralık 2024 Pazar

MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ !..




Malum olduğu üzere, bu yılki mezuniyet töreninde dönem birincisi teğmen öncülüğünde törenden sonra “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözü geçen (bir grup mezun teğmenle birlikte) bir yemin daha ettiler.

Akabinde soruşturmalar ve ihraç istemiyle komisyonuna havaleler…

Bu olaydan sonra siyasetçisi, yazar çizer takımı ikiye bölündü. Bir tarafta ihraç edilsin diyenler, diğer tarafta bu söylemden daha normal ne olabilir diyenler…

Şunu hemen belirtelim,

Halkın bu kavgayı pek de umursadığı yok. Geçim sıkıntısından lal olmuş vatandaşın bu kavgaya dâhil olmak mecali olmadığı gibi kayıkçı kavgalarına karşı da şerbetli.

Bu konuyu iki yönüyle ele alabiliriz. Hukukta davalarda önce usule bakılır sonra esasa geçilir.

Usulden ele aldığımızda,

Bir kurumun yönetim kuralları, yönetmelikleri vardır. Bunlar bellidir. O kurum çalışanları, mensupları bunları bilir ve ona göre hareket ederler. Bunun aksine davranışlara izin verilmez. İtirazlar olabilir. Ama bunun yöntemleri vardır. Görev anında itiraz ya da aksine davranışlar en hafif deyimle itaatsizlik kabul edilir. Bunun sonucu da yaptırımdır. İtaatsizliği yapanlar bunu bilir, bu bedeli kabullenerek o itaatsizliği yaparlar.

Hele ordu mensubu iseniz bunu çok daha iyi bilmek durumundasınız. Ordu disiplin demektir. Kurallar size ters gelse de uymak durumundasınız. Bunu da dört yıl tedrisattan geçmiş olanlar çok daha iyi bilirler. Olay esnasında söylediklerinizin hiçbir anlamı yoktur.

Mesela, “Türk Ordusu dünyanın en büyük ordusu” da diyebilirsiniz. Ama yemin metninde bu yoksa bunu söyleme hakkına sahip değilsiniz. Varsa itirazınız başka ortamlarda bunu dile getirme hakkına sahipsiniz. Yani usulden yanlış…

Esasa gelince;

Belli ki, Türkiye yaşadıkları onca olaylardan ve atlattığı badirelerden dersini alamamış. Geçmişte ordu şu veya bu nedenle hep siyasete müdahil olmuş, ülke yönetimine ayar vermiştir. En baş gerekçeleri irtica tehlikesini önlemek, laikliği(!) muhkem kılmak… Bunun için Atatürk İlke ve İnkılâplarını (Atatürkçülüğü) gerekçe göstermişlerdir. 

Asıl amaçlarının ülkenin ekonomisini ellerinde tutan hâkim sınıfın çıkarlarını korumak ve kendi konumlarını güçlü kılmaktı. Nitekim bu uğurda ülke nüfusunun neredeyse yarısın köylerde tutmuşlar ve nerede ise tüm büyük yatırımları Ankara’nın batısına yapmışlardır.

Güneydoğu köy ağalarına teslim edilmiş, Karadeniz ilkel fındık tarımına mahkûm edilmiş, İç Anadolu’nun milliyetçilik duyguları körüklenmiştir.

Ülkenin özeti şu,

İstanbul ağırlıklı batının ekonomik gelişmişliği ile Anadolu’nun diğer bölgelerini kontrol etmek… Siyaseten Ankara’yı hâkim kılmak, siyasallaşmış ordu vasıtası ile ülke düzenini kontrol altında tutmak…

Bir ülkenin gelişmişliği; bölgesel ve sosyal sınıfların uyumu ve dengesi, şehir kültürünün, şehir ve ülke aidiyetinin geliştirilmesinden geçer. Bunlar gerçekleştirilemediği sürece,

(göreceli olarak) ekonomide belli bir ivme kazanılsa bile sınıflar arası uyumun sağlanamadığı, kültürel gelişmenin (dolayısıyla) medeniyetin geliştirilemediği köylü ve varoş toplumundan öteye geçilemez. Ekonomi ile zaman- zaman toplumda refah emareleri görünse bile kalıcı gelişmeyi sağlayamaz. Nitekim Türkiye’nin kısa zaman aralıklarında ekonomik ve siyasal krizlere girmesinin en büyük nedenlerinden biridir.

Yüz yıllık cumhuriyet geçmişimizde gelinen noktada toplumun etnik, inanç ve ideolojik olarak derin fay hatlarına bölünmesi devletin doğru değerler üzerine oturtulamamasıdır. Osmanlıdan ümmet devralan cumhuriyet devletinin milletini ideolojik temeller üzerine inşa etmek istemesidir. Sunduğu daha doğrusu dikte ettiği ideolojik değerlerin halkı tarafından kabullenilememesidir.

Aslında,

Bu devleti yöneten hâkim gücün işine de gelmiştir. Arada bir şartlara göre ideolojileri körükle, toplumu siyasal fay hatlarına böl, biraz palazlananların kafasına balyozu indir. Bugün makbul olanı işine gelmediğinde hain ilan et. Bundandır ki ülkemizin hainleri boldur.

Bu uygulamalar için öncelikle iki kuruma ihtiyaç vardır. Birinci güvenlik güçleri ikincisi ise yargıdır.

Güvenlik güçleri denilince iki kurum akla belir. Birincisi emniyet güçleri, ikincisi ordudur.

Emniyet güçleri doğrudan halkla muhataptır ve siyasetin emrindedir. Yani bir anlamda iktidarın emrindedir. Ordu ise siyasetten bağımsızdır. Kendi içinde hiyerarşisi vardır. Ordunun fikri yapısı devletin ideolojisi ile alakalıdır. Daha doğrusu onun görevi devletin oturduğu temelleri koruyup kollamadır.

Öyleyse, çeşitli zamanlarda ordu içinde ortaya çıkan fikir ayrılıkları, homurdanmalar (teğmenler hadisesinde olduğu gibi) çeşitli söylemler neden çıkmaktadır?

En önemli neden devletin temel ideolojisinin yüz yıl geçmesine rağmen sağlam temeller üzerine oturtulamamasıdır. Buna bağlı olarak çeşitli menfaat odaklarının devlet yönetimi ve kamusal menfaatleri üzerinde daha fazla söz sahibi olma isteğidir.

Doğrudan bunu dillendiremeyen odaklar değerler ve ideolojiler üzerinden mücadele etmektedirler.

Yani daha somut ifade ile bir taraf değerler ve inançlar üzerinden diğer taraf ise laiklik üzerinden Mustafa Kemal’i teminat olarak göstermektedir.

Bu devlet Türk Milletinin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise,

Tüm kurumlar Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarıdır. Doğal olarak ordumuzda Türkiye Cumhuriyeti’nin yani Türkün ordusudur. Askerlerde Türkün askerleridir.

Bir ordu kendini o devletin kurucu liderine veya kralına bağlılığını iddia ediyorsa;

Devletin millete ait olduğunu yok sayıyor demektir. Kendini o lider veya kralla özdeşleştirdiğinde geçmişini ve geleceğini sınırlamış olmuyor mu?

Mustafa Kemal’in kurucu liderliğini yaptığı Türkiye Cumhuriyeti 1923’de kuruldu. Ordumuz bu tarihte mi kuruldu? Ya da bir gün – ki temenni etmeyiz- devletimizin adı değişirse kendini tasfiye mi edecek? Hâlbuki ordumuzun mazisi bellidir ve milletimiz bu dünyada var olduğu müddetçe var olacaktır.

Atatürk kral ya da padişah değil ki bu milletin ordusu onun adı ile anılsın!.. Türk Milleti de Atatürk’ün tebaası hiç değil.

Geçelim,

Benim anlayamadığım, 2016’dan sonra kapatılan ve yeniden kurulan harp okullarına alınan öğrencilerin orduların olmazsa olmazı olan disiplinden yoksun ve (eğer varsa) kumpasa nasıl geldikleridir. 

Öğle ya,

Okula alınırken bir sürü süzgeçten geçiyorlar, okul esnasında disiplin içerisinde eğitim görüyorlar. Ama gelin görün ki yılın sonunda böyle bir kumpasa geliyorlar. Hem de dönem birincisinin önderliğinde.

Ulu dedemin bir sözü hatırıma geldi…” Askere devlet kurdurulmaz mirim.”

Bu da benim şakam olsun.

 

 

 


MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ !..

Malum olduğu üzere, bu yılki mezuniyet töreninde dönem birincisi teğmen öncülüğünde törenden sonra “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözü geçe...