29 Ekim 2020 Perşembe

İtina İle Sadaka Dağıtılır…


                                         
Vaktiyle…
Ümmet Kandoğan diye bir Kaymakam vardı. Önce görgü ve bilgisi artsın diye Ünye Esnafını Konya, Kütahya gezdirdi.
Sonra,
Baktı ki bunlar adam olmayacaklar,
Bari içlerinden bazılarına faydam dokunsun dedi. Bayramda, seyranda gariban, fukara öğrencileri elbiseci tanıdıktan giyindirirdi.
Daha sonra,
Tarihe belge bırakayım diye garibanları ip gibi hizaya dizer bayramlık fotoğraflar çektirirdi. Çok da fotojenikti. Çocuklardan daha yakışıklı çıkardı hazret. Ciddi olmayı beceremez, hep ağzı kulaklarında olurdu.
Fakat…
Her ne hikmetse hazretin bu güzel alışkanlığı gelenek oluşturamadı. Bundan sonra da oluşturması mümkün değil.
Çünkü Corona buna katiyetle izin vermez. Ne olur, ne olmaz garibanlardan biri Corona ile ahbapsa?
Bugünküler inşaata merak sardılar. Otur, kalk her sene Hükümet binasına bir şeyler yapıyorlar. Orasını, burasını söküp yeniden tamir ediyorlar.
Zamanında bir komşumuz vardı. İyi de kasaptı, ete yağı bol koyardı. Her yıl evini tamir ederken;
Komşuları “gene yağı bolartmışsın, sürecek daha neren kaldı?” Diye takılırlardı.
Ama ne yapsın Muhterem,
Daha geldiğinde sevememişti Hükümet Binasını… Binayı yerinden çok hoplatmak istedi ama…
Lakin…
Dibi delik sıkı para politikaları buna izin vermedi. O da böyle oyalanıp kendini avutuyor işte. Her işi becerdi de şu Hacı Emin’in pisliği ile trafiğini bir türlü halledemedi.
Neyse,
Kol kırılır yen içinde kalır hesabı fazla açık vermeyelim. O cadde Büyük şehre bağlı.
Biz garibanlara deniz sefasını da çok görürler. Esnafa Corona var diye olmadık eziyetler yapan devlet-i muazzama iş sandal sefasına gelince Corona ile ateşkes imzalıyor.
Devir komploculuk devri… Bu işte bir iş mi var acaba?
Dünyaya diz çöktürmüş devlet-i muazzamımız neden corona ile gizli ilişkiler içerisine girsin ki? Benimkisi de münafıklık.
Zaten Lale Devrine gireli çok oldu da geçiyor bile. Ne idi o günler…
Ünye’nin bir ucundan diğerine masalar donatılırdı. Masaya oturmayanı mimlerler… Çanağa kaşık sallamayanı döverler… Yarısını ziyan etmeyeni de iman etmişten saymazlardı.
Sonra çil, çil paracıklar bitti ama huy gitmedi.
En azından,
Masa kuramasak bile her sokak başına ekmek poşetlerinden asıldı, ahı gitmiş vahı kalmış al-i başkanın da bayramlık resmi tam orasına yapıştırıldı.
Her şey tamam da,
Çay poşetlerine asla izin verilmemeli. O Hazretlerin ve Reislerin hakkı. Ağa şeyinin üzerine asla ve katiyetle…
Ne yaparsın züğürtlük başa bela,
Arada bir Ünye’nin bir ucundan diğerine Gondol sefası ile idare ediyoruz. Ona da şükür. O da olmasa idi?
Biz de kafayı sıyırdık. Evde tıkılı kala, kala aha böyle ıvır zıvır yazılarla uğraşıyoruz. Ivır 
zıvırların ıvır zıvır yazarı olduk.
Neylersin… Kader!

Hiç yorum yok:

  Kalemi kırmışlar bir kere...  Temyiz etmenin ne kârı var.  Hükmünü  erteleme kadı...  Ruhuma zulmün ne kârı  var.