Birleştik
sonsuza dek emek ve kardeşlikle
Büyük Rusya sonsuza dek birleşti.
Büyük Sovyetler Birliği asırlarca yaşayacak
Kendini güvende hissetmektir bir halkın rüyası”
Diye
devam eder Sovyetler Birliği marşı.
Bu marşta iki şey dikkatlerden kaçmamalı.
Birincisi Çarlık Rusya’sından sonra kurulan Sovyetlerin içinde barındırdığı halkların
cumhuriyeti olduğu halde “Büyük Rusya sonsuza dek birleşti” mısrası ile Sovyetlerin aslında Rusya olduğu… İkincisi ise; Buna bağlı olarak tüm Sovyet
sathının hiçbir millete hak tanımadan Rus toprakları olduğudur.
Nitekim
Sovyetler dağılırken yaptıkları anlaşmalarda yerine kurulan Rusya
Federasyonu’nun Sovyetlerin bütün hak ve imtiyazlarının mirasçısı olduğunu
tescil ettirdiğidir.
Her
ne kadar yirminci yüzyıla kadar (hemen, hemen) bütün devletler krallık olsalar
bile, özünde devleti kuran sülalenin milliyetleri ile anılırlar.
Ayrıca, devletlerin isimleri ve kurucuları
farklı olsalar da yönetimlerindeki halkların tarihi süreç içerisinde
kazanımları, ortak acıları, oluşturdukları yaşam felsefeleri kısaca birikimleri
vardır.
Dolayısıyla,
Adları değişik, yöneten sülaleler ve krallar
farklı olsalar dahi yönetilen halklar her zaman yaşadıkları topraklarda asıl söz
sahibi onlardır.
Kısaca,
Hiçbir kurucu, ben yönetiyorum, devlerin adı
ve rejimini ben tayin ettim, öyleyse tüm söz hakkı bende demek hakkına sahip
değildir. Bir milletin tarih içerisindeki yürüyüşü kesintiye uğratılamaz,
kesintiye uğratma hakkına kimse sahip olmadığı gibi, bunun tersi, yönetici
konumundaki devletin uzun süre ayakta kalması mümkün mü?
Tüm krallar, soylarının asil ve tarihin
derinliklerinden geldiğini ispatlamak için özel gayret gösterirler. Bugünün en
“halkçı” yöneticilerinin yandaşları bile liderlerini mutlaka bir “asil” soya
bağlamanın gayretindedir.
Türkiye Cumhuriyeti 1923’de kurulduğu ve
“yeni” bir bağımsız devlet olduğu ve elbette kurucu liderinin Atatürk olduğu
kabul edilir. Devlet Atatürk olmasa idi Anadolu’da Türk diye bir milletin
olmayacağı/olamayacağını ya da vatan bildiğimiz Anadolu’dan sürüleceğimizi dikte
ettirdi ve ettirmeye devam ediliyor.
Bu çocuk sorduğunda “evladım seni leylekler
getirdi” misali evveli ve dayanağı olmayan bir kuram. Ya da Osmanlı öyle çağ
dışı bir imparatorluktu ki, ne kadar melanet varsa içinde barındırıyordu gibi
iddialar geçmişi karalayarak kendini meşrulaştırmaktan başka bir şey değil de
nedir?
“Bu 20’ci yüzyılın otoriter ve ideolojik
söylemleriydi. Bir anlamda gününün modası idi.” Gibi savunmaların tutarlılığı
yoktur. Bu tip savunmalar karşısında tıpkı Sovyet sonrasında olduğu gibi “biz
yalanlarla mı avutulduk” demek zorunda kalıyoruz. Bu şu anda bizi hangi
yalanlarla kandırıyorlar şüphesini doğurmaz mı? Hâlbuki biz halk olarak
yüzyıllardır hep vardık, var olmaya da devam edeceğiz. Anadolu’yu yurt tutan
bizler her tabi olduğumuz devletin hükmü ile mi kimlik tesis edeceğiz
Biraz açalım,
Anadolu’ya binlerce yıldır halklar/milletler
gelir. Yurt tutarlar. Güçlü olanlar hâkimiyet kurarlar, Anadolu’yu yönetirler.
Diğer halklarla kaynaşırlar, kendilerinden bir şeyler verirler, bir şeyler
alırlar. Yöneten hâkim güç eğer iyi yönetebilirse, halkı memnun edebildiği,
tecavüzlerden koruyabildiği ve önemlisi medeniyeti tesis edebildiği sürece
ayakta kalır. Güçten düştüğü, medeniyet olarak vereceği bir şeyler kalmadığı
anda alaşağı edilir.
Ama halk aynı halktır ve yüzyıllardır
birikimleri ile yaşamaya devam eder. Alaşağı olanın yerine gelen yönetim aynı
halkın yöneticileri olacaktır. Aynı birikimleri daha geliştirmeye ve ileri
götürmeye vazifelidir. Ben yeni bir devletim ve yeni bir halkı yönetiyorum
demek gibi bir hakkı yoktur. Zaten halk nazarında önemi de yoktur. Bunu
başaramaz da… Devlet millet çatışması da bundan kaynaklanır.
Nitekim Hititler, Likyalılar vs.den sonra
Bizanslılar ve Selçuklulardan sonra Osmanlılar yönetimi ele almışlardır. Fatih
Sultan Mehmet bile yıkılan Bizans’ın mirasına sahip çıkmış, “ben Roma
İmparatoruyum” demiştir.
19’cu yüzyıl Avrupa’sına bakalım;
Hemen, hemen bütün ülkeler (yönetimleri
krallık olsa bile) hâkim milletlerin adları ile adlandırılırlar. İngiltere’nin
adı bile İngiltere Birleşik Krallığıdır. Bir anlamda yönetime adını veren hâkim
halk milletleşmiş, kendi kültür ve medeniyetlerini geliştirmişlerdir.
Osmanlı bir Türk İmparatorluğu ve 600 yıllık
geçmişi olsa bile hâkim kültür ve medeniyetinin adını koymakta (iç dengeler
gereği) tereddüt etmiş, özellikle yüzyılın sonunda birliğini hangi ideoloji ile
sağlayabileceğinin tartışmalarını yaşamıştır.
Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük üzerine
kavgalar/tartışmalar içerisinde birinci cihan ve nihayetinde Kurtuluş
Savaşlarını yaşamış yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur.
Yerine kurulan devlet yeni bir devlet
değildir. Osmanlının devamı da değildir. Tarihi süreç içerisinde hâkim unsur olan
Türklerin geçmişten gelen kültür ve medeniyetinin yeni rejim ve yıkılan
Osmanlının (bayrak dâhil) bütün kurumları ile tarih içerisinde yoluna
devamıdır. Ama yukarıda da bahsettiğimiz gibi Osmanlı değildir.
Eğer, yeni bir devlet derseniz;
Geçmişten gelen kazanımlarınızı çöpe atmış,
bir milletin (bahse konu Türk milletinin) vebalini üzerinizde taşımış
olursunuz. En önemlisi başkalarına yönetim anlamında söz hakkı tanımış/ en
azından iddia sahibi yaparsınız.
Ayrıca ideolojik anlamda tartışma yaratır, iç
çekişmelerden başınızı kaldıramazsınız. Sonunda çareyi hayalinizde
idolleştirdiğiniz liderin etrafında birliğinizi sağlamaya çalışırsınız.
KURTARICILAR GERÇEKTEN KURTARIR MI? (Devamı
gelecek haftaya)