Bayramın bu son gününde hüzünlü olmam lazım, çünkü işte yine güzel bayramlardan birini daha (Azerilerin deyimi ile) yola saldık.
Ve on-yirmi yıl sonra “ne idi o eski bayramlar” deyip bugünleri hasretle yad edeceğiz.
Şimdi diyeceksiniz ki “bu bayramın nesini anacağız, tatsız- tuzsuz, yavan mı yavan bir bayram geçiriyoruz”.
Aslında size, köşe yazılarıma başlayıp bu köşede yer tutuğum gün söylemeliydim.Çiftliğimdeki baba yadigarı kırk yıllık meşe ağacımın altında mal-u hülyalara dalarım.Kafamdaki ne kadar “cins” düşünceler varsa hep burada aklıma gelir,onları burada fikirleşirim.
Bu aktüel bilgiyi verdikten sonra konumuza dönelim,
Siz ne düşünürseniz düşünün, eski bayramların hasreti ile yanıp tutuşun, yirmi yıl sonra – eğer ömrümüz var ise- beğenmediğimiz bugünün bayramlarını yana yakıla arayacağız.
Peki bizi böyle geçmişe hasret uyandırıp günümüzden hoşnutsuz kalacağımız, bir başka ifade ile günümüzden kaçırıp geçmişin hayali ile yanıp tutuşturan ruh-i haliyemiz nereden ileri geliyor?
Bu arada şunu bilesiniz ki bu sorunun cevabını dört-dörtlük verebileceğimi zannediyorsanız yanılıyorsunuz, ben sıradan mal-u hülyalara dalan birisiyim. Sadece sesli düşünüyorum ve bunları sizlerle paylaşıyorum.
İçinizden birisi itiraz edip “sen ne dersen de yanılıyorsun, eski bayramlar daha güzeldi diyecektir ve bir örnek verecektir, mesela” diyecektir,
“Eskiden bir pantolon diktirmek için dahi terziden bir ay öncesinden sıra alırdık. Terziler aldıkları siparişleri yetiştirebilmek için sabahlara kadar çalışırlardı,hatta bir keresinde bayram namazından on dakika önce pantolonu terziden alıp yeni pantolonla bayram namazına gitmenin hazzını yaşardım,şimdi nerede böyle sevinçler,heyecanlar”
Bunu diyen arkadaşım babasının ihtiyaçla bayram sevincini bir araya getirerek bütçeyi denk düşürmeye çalıştığını söylesem içinin burkulacağını biliyorum, ama maalesef gerçek. Çünkü eskiden almayanın kovalandığı her köşe başında sudan ucuz pantolonlar satan dükkanlar yoktu.
Yada başka bir okuyucu arkadaşımın “eskiden dost akraba ziyaretlerimiz olurdu, şimdi alt kat komşumuza dahi gitmeye üşeniyoruz” dediğini duyar gibi oluyorum.
Eskiden insanların sevgiden öte ekonomik olarak bugünden kat-kat fazla birbirilerine bağımlı olduğunu ve bununda insani ilişkilerde çok önemli rol oynadığını söylersek acaba yanlış mı demiş oluruz, yada onun tatlı hayallerine “maydanoz mu” olduk şimdi?
Bizler,özellikle yaşı artık kemale erenler eski bayramları çok özlerler.Çünkü o devrin yaşam tarzı daha toplumcu idi. Teknoloji ve ekonomik şartlar gereği öylede olması gerekirdi.
Bugün, çağın yaşam şartlarından dolayı bireycilik ve buna bağlı olarak “maddiyatçılık” daha ön planda. Hal böyle olunca, kaçınılmaz olarak bugünkü bayramları bu şekilde yaşamak zorundayız.
Peki, geriye dönüp eski bayramlara yanıp tutuşup ah-u zar ediyoruz da, günümüzü analiz edip kendi kimliğimize uygun yaşam şatlarını oluşturmanın, yada bir başka ifade ile günümüzün teknolojine ve ekonomik yaşam tarzına uygun kültürel yapımızı yeniden şekillendirmenin derdinde neden olmuyoruz………..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder