Uzun zamandır yazmıyorum,
Çok şükür (yaş itibarıyla) ufak tefek
şikâyetlerim olsa bile, elim ayağım tutuyor.
Lakin…
Hevesim kaçtı. Olur, böyle şeyler… Yaş
dönümü dedi hanım.
Yaş dönümümü yoksa başka şeyden mi?
Kestiremiyorum. Var bir şeyler.
Belki de memleket ahvali. Bu da geçer
derdi rahmetli babam. Bunu diyecek mecal de kalmadı dersem abartmış mı olurum?
Bu satırları yazarken dudaklarımda
pelesenk oldu “paslanmışım yahu.”
Aslında,
Gaza geldiğim, hasretle kaleme
sarıldığım anlarım olmadı değil. Çaptan düşmüş “gocamanlar” gibi üç satır sonra
nefesimin kesildiğini, hevesimin kaçtığını hissettim.
Yoksa…
Bu hayattan elini ayağını çekmek mi?
Belki de… Biraz da memleket ahvali mi sürükledi beni buralara? Ağaların
kavgalarını ümitsizce seyreden maraba gibi hissediyorum kendimi. Kim kazanırsa
kazansın benim kaderim yine aynı olacak… Gibi geliyor bana.
Ya da,
Her yönüyle hızla değişen dünyamıza
ayak uyduramamak mı? Çevremde birer, ikişer terk-i dünya eden yaşıtlarımın
hüznü olabilir mi? İsterseniz, hepsi birden diyelim.
Nihayetinde insanız. Her ne kadar
gerçeği kabullenmek gibi bir huyumuz olsa bile…
Beni çaresizlik içerisinde kıvrandıran,
Yaşımın kemale ermesi değil. Dünyamızın
bu denli gemi azıya alıp hızla girdaba sürüklenmesi…
Belki de yeni bir dünya kuruluyor, bizim
gibi miadı dolmuşların son kullanım tarihleri doluyor.
Geçen akşam,
Küçük mahdumum anası ile beni “sohbet
programına”- İngilizcesi talk Show’muş- davet etti.
Huyumuz ya,
Kendi kendimle “fikirleştim.”
Yıllar sonra 150 binlik Ünye’de bir
okulun -kendine yeter- salonunda böyle bir gösteriye ancak gidebiliyoruz. Kendime
haksızlık etmeyeyim, var mı ki gideceğim. Gel de hüzünlenme. Bu konuda sayfalar
dolusu yazabilirim.
Dedim ya,
Ağır-aksak olmaya başladık, meramımı
anlatırken satırların ortasında vazgeçebilirim, nefesim kesilebilir.
Emeklerimin boşa çıkmasına yanarım. Meramımı, neyi işaret etmek istediğimi
anlayan birileri bulunur zahir.
Ondan öte,
Beni asıl dala budağa sardıran
dünyamızın nerelere doğru evirildiği.
Programın formatı gereği eşlerin sırlarını
ifşa etmeleri bölümü vardı. Sanki şu günümüz dünyasında gizli kalan bir şeyler
varmış gibi… Hele de on yıl önce yazılan iki satırın bedelinin ödettirildiği
bir devirde. “Gogıl amaca” ne güne duruyor.
Eş ( kadın ya da erkek)diyor ki,
“Kocam( veya karım) uyuduğunda gizlice
telefonlarını kontrol ediyorum. Kime ne yazmış, kimden ne mesaj almış vs.” Daha
başka şeyler… Kıkırdayarak, gayet rahat… Ballandıra ballandıra. Belli ki
tıklatma rekorlarının müptelası. Vaka-i adi-yedenmiş gibi… Hem de üstelik eşi
yanında iken anlatıyor.
Belki de,
Bu “Talk Show’un” bir parçasıdır. Kim
bilir? Devir “caz” devri… Okus-pokus devri de diyebilirsiniz…
Bunları gördükten sonra,
Şah ne ki!.. Ona katlanmak tansiyonumu
bir milim bile kıpırdatmaz. Onunla karşılıklı beştaş bile oynarım.
Anlaşılan o ki,
Galiba ne bu dünya ne de ben artık birbirimizin
kahrını çekemeyiz gibi geliyor bana…
Ne yapalım yani... Her şeye rağmen
yaşamak yine de güzel.
Rahmetli atamın yaşıtı Sucu Tahsin’e
söylediği gibi “Öyle deme Lan Tahsin daha ne günler göreceyük.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder