Otuz, kırk yılda bir tekrarlanır bu heves.
Siyasetçinin biri il olmakla alakalı bir şeyler atar ortaya…
Hurra bütün millet günlerce bunu konuşur.
Olunacaksa biz olmalıyız kabilinden yetkiyi ve etkiyi kimseciklere bırakmazlar.
Kimisi aşkla sarılır bu işe, kimisi ise menfaat tezgâhı kurar.
Hakkıdırlar da… Memlekette konuşma
özgürlüğünün yanında, talep etmek de haktır.
Yazımın
başlığını “Ünye İl olmak ister mi?” koyayım dedim bir ara.
Sonra
dedim ki kim kendisine ikramiye çıkmasını istemez ki! Tabii haram-helal
durumunda olanlar hariç.
Haram-helal
konusunu açıp bu konuda da Allah’ı işin içine katacak halimiz yok.
Ancak,
Sorsak-sorsak
“Ünye İl olmayı hak ediyor mu?” Sorusunu sorabiliriz. “Önemli olan Nas’dır.” Diye
gaipten bir ses duyarsak şaşırmam.
Yazımın
başlığı bu soru olsa ne olurdu? Cümle alem beni kınar, insan içine çıkamazdım.
Bu da işime gelmezdi. Evde hanımla papaz olmamın bir âlemi de yok.
Hiç
kimse kendisini padişahın kızından aşağı görmez. Böyle bir iddiayı aklımın
ucundan dahi geçirmem demek aklımı peynir ekmekle yemek demektir.
Lakin…
Kıyısından,
köşesinden avanak yerine konulup desteksiz atmaları dinlemek zorunda kalınca,
insanın zoruna gitmiyor da değil hani… At martini Debreli Hasan dağlar inlesin.
Diyesi geliyor bazen insanın.
Bir
şehir il neden yapılır? Ya da il olmanın şartları nelerdir? Önce bu sorudan
başlayalım isterseniz.
Vaktiyle,
ANAP
zamanında Özal beldeleri ilçe olmak konusunda yarıştırmıştı. Özelde yani Ünye
özelinde Milletvekili Şükrü Yürür Tekkiraz, Çaybaşı ve İkizce-ye seçim meydanlarında
“verin oyları alın ilçeliği” dedi.
Nitekim
Çaybaşı ve İkizce oyların çoğunu ANAP’a verdi. İlçeliği kaptı. Tekkiraz ise
“vermem de almam da” dedi. Bu konuda yayan kaldı. Malum şimdi mahalleden öte
bir yer değil.
Oylarını
neden vermediler? Elbette cevabını çok net olarak biz Ünyeliler ve dolayısıyla
Tekkirazlılar biliyorlar. Ben işin felsefesinde olduğum için siyasete
girmeyeceğim.
Çaybaşı
asıllı olduğumdan gayet iyi biliyorum. O zamanlar Çaybaşı belediye başkanlığı
Sol partinin elinde idi. Belediye başkanı ilçe olmak uğruna ANAP’a herkesten
fazla çalıştı. Aklın yolu bir dedi. İkizce de muhtemelen öyle yaptı.
Çaybaşılılar
neden böyle davrandılar? Bu al gülüm ver gülüm işi basit bir alışveriş gibi
görünse de… Aslında Çaybaşı’nın sosyal yapısından kaynaklanmakta idi…
Bu
arada,
Eğer
hak merkezli bir tercih olması gerekseydi öncelikle Tekkirazın hakkı idi. Çünkü
Çaybaşı’nın mazisi taş çatlasın 40’lı yıllara dayanır. Ama Tekkiraz öyle mi?
Şimdi
meraktan çatlıyorsunuzdur. Öyleyse Tekkiraz neden ilçe yapılmadı? Azacık
kıyısından dokundurayım. “Tekkiraz iki paralık nefise meze yapıldı.” Ne demek
istediğimi arif olan anlar deyip geçelim. Ama şunu söylemeden de edemeyeceğim “mezelik
hali vardı.”
Konuyu
geçelim geçmesine de bundan bir netice çıkaralım. “Bir yerleşke şehir ve çekim
alanı olacaksa her yönüyle gelişmiş olmalı.” Kaldı ki, hele il olacaksa bunun
katmerlisi olmalı.
Her
yön nedir? Bunu uzun-uzun anlatacak değilim. Zamanında Sancak olmuş olmamızın
il olmak konusunda hiçbir kıymeti har-biyesi yok. Sancak olmamız bize ne
kazandırmıştı sorusunu sormak ve günümüze kalan tortuları nelerdir diye bakmak
gerekir?
Bize
neler bıraktı?
Mesela
öteden beri eğitime olan alaka… Sosyal hayattaki çeşitlilik… Ticarette, sosyal
faaliyette, insani ilişkilerde hep çekim alanıydık. Bunlar vaktiyle Ünye’nin
canlı ve yaşanılabilir bir şehir olduğunu gösterir. Belki de… Öyle olduğu için
Sancak yapılmıştı. Kim bilir?
Buna
canlı örneklemelerde yapabilirim. Ama bunları zaten herkes görüyor. Tekrarlamanın
gereği yok.
Daha (galiba) 1933 yılında Ünye’yi anlatmak
için yayınlanan bir kitabın arka kapağındaki reklâmda (bağışlasın yazarın adını
unuttum) dükkânın kapısında poz vermiş bir berber- ki fotoğraf Hükümet
caddesinde Yapı Kredinin karşısını gösteriyor- “bayanlara itina ile manikür ve
pedikür yapılır” yazıyordu. Gerisini varın siz düşünün.
Geçen
günlerde Face’de paylaştığım duvar yazısına “mahallemin delikanlısı” cevap
vermiş.
Ben
de buradan cevabına cevap yetiştirip noktamı koyayım.
Demiştim
ki “tarihi belediye sineması ile kültür merkezini yıkıp AVM yapan zihniyetin il
olmaya hakkı yoktur.”
Cevap
vermiş “Bir kişinin hatasını topluma yükleyemezsin”
Buradan
muhtereme sorum şu “biz toplum-muyuz topluluk mu? Şehir miyiz yoksa kasaba mı?
Hadi
kıyamadım kopya vereyim; Şehirler kültürleri ve yaşam anlayışları ile kendi
kendilerini yönetirler. Çobanların hükmü sınırlıdır. Hele dışarıdan “hemşeri”
kurtarıcılar hiç aramazlar. Bir şehir ne kadar her yönü ile canlı ise o şehir
çekim alanıdır. İl ise bunun siyasi getirisidir.
İl
olmanın şatları nelerdir? Demiştik değil mi? Ha sahi il olmanın şartları nelerdir?
Kaymakamın gidip valinin gelmesi-midir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder