Joaguin
Guzman – namı diğer El CHAPO – Meksikalı, dünyanın en büyük eroin kaçakçısı.
Çocukluğu
fukaralıkla geçmiş, babadan şefkat görmemiş, bu işe haşhaş tarlalarında
çalışarak başlamış. 1980’den son kez yakalanıp ve ABD’de ömür boyu hapse mahkûm
edildiği 2016 yılına kadar işinin zirvesine çıkmış her tarafı kana bulanmış,
acıma bilmez birisi.
NetFlix’de
ilgimi çeken dizisini seyretmeye başlayana kadar sadece duymuşluğum vardı.
Dizinin beni cezbeden tarafı adamın yaptıkları ya da kişiliğinden çok – büyük
bir kısmı gerçek olaylardan esinlenerek yazılan senaryonun – Meksika Hükümeti
ile olan ilişkileriydi.
Dolayısıyla,
Diziyi
hep bir yerlerden bildik geliyormuşçasına, tebessümle izliyorum.
Burada
uzun-uzun bu konuyu anlatacak değilim. Konum da bu değil zaten...
Bana
ilginç gelen El CHAPO’nun kişiliğinin ana damarı...
Elbette
zatın örnek alınacak bir tarafı yok. Adamda her melanet var. Dünya için zararlı
da birisi.
Öyleyse
yazıma konu olacak kadar ilgimi neden çekti bu zat?
Daha
henüz çocuk yaşta ve haşhaş tarlalarında çalışırken babasına “senin gibi marabalık
yapıp buralarda sürünmeyeceğim, bir gün Meksika’nın en büyüğü olacağım” diyor.
Hedefi
belli, gideceği yol belli… Bütün planlarını bunun üzerine kuruyor. Bazen altta
kalıyor, bazen de üste çıkıyor. Ama hedef tek ve kararlı adımlarla ilerliyor.
Sonunda
başarıyor da…
Yine
adamları ile bir toplantıda “ şimdi dünyanın en büyüğü olacağım” diyor.
…Ve
bunu da başarıyor.
İki
ileri bir geri, bazen altta kalıyor bazen üste çıkıyor ama hedef yine tek ve
kararlı. Bu da yetmiyor, Meksika’yı ben idare edeceğim diyor. İşte o zaman güme
gidiyor. Demek ki,haddini bileceksin.
Dizinin
yazıma konu olan kısmı burası…
Kendine
hedef koyuyor ve hiç sapmadan kararlılıkla ilerliyor.
Dedim
ya,
Geri
kalan aksiyon ve beni gülümseten, bir yerlerden tanıdık gelen olaylar.
Geçenlerde
Taha Akyol’un Karar’daki yazısında okumuştum. Almanya’da roman ödülü kazanan
Filistinli yazar Adanya Şibli’nin yüksek öğrenimini 1918 yılında Kudüs’de
Yahudiler tarafından kurulan İbrani Üniversitesinde(Hebrew Üniversity)
gördüğünü yazdı.
Yani
İsrail devleti kurulmadan yaklaşık otuz yıl önce kurulmuş bu üniversite.
Sonrası
malum,
Kuruluş
aşaması ve savaşlar… Adım-adım genişleyen ve teknolojisiyle, ekonomisiyle,
siyasal gücü ile ağırlığını artıran bir İsrail.
Hedef
belli, gidilecek, izlenecek yol belli… Geri kalan emin adımlarla, sabırla yol
almak. Farklı usuller ve politikalar uygulanabilir. İdeoloji temelli de
olabilir. Ama hedef yine aynı…
Özellikle,
Devletlerin
kuruluş aşamasında oluşturulan manifestolar ideolojik temelli ise; Gün gelip bu
ideolojilerin hükmü bilimsel olarak ortadan katlığında devletin kuruluş amacı
da sorgulanır hale gelir.
Hele
de,
İdeolojilerin
yanı sıra bir de idoller yaratılmışsa ve bu idoller “sebep” haline
getirilmişse… Devletin temelinde bir sıkıntı var demektir.
Bu
iki yönden tehlikelidir. Birincisi idoller üzerinden toplum baskı altında
tutulur. Toplumun refahı ve gelişmişliği yerine devletin devamlılığı esas
alınır. Bununla her yönü ile gelişmişlik sağlanamaz. Zaten gelişmişliğin
sağlanması da istenmez. İstenir ki idare edilebilir, güdülebilir, muhtaç bir
toplum olarak idoller üzerinden yönetilen ve böyle yaşatılmaya çalışılan bir devlet
olsun.
İkincisi,
her yönü ile- özellikle ekonomide- geri kalmış devletlerin içerisinde gayrı
memnunlar çoğunlukta olacaktır. Huzurlu olamayan bir toplumda muhalefet
hareketleri karşı idoller üzerinden olur.
Devletin
yanlış tutumları ve başarısızlığı devletin kutsadığı idollere yıkılır.
Dolayısıyla karşıt idoller yaratılır ve bunlar üzerinden iktidar ele
geçirilmeye çalışılır.
Bundan
dolayıdır ki; bizde her parti lideri kurtarıcıdır. İdeolojiler ve kurtarıcılar
bilimselliğin ve gerçek sorunların önüne geçer. Sorunlar ve çözüm yolları
tartışılacağına ideolojiler ve kurtarıcılar tartışılır.
Ha
sahi… Filistin bu yazının neresinde? Onu da siz bulun. İster ideolojinize,
isterseniz kurtarıcınıza sorun. Bu da benim bilmecem olsun!..