İnsanoğlu nedense silahlara çok meraklı… Hele erkekler kendilerini silahları ile ifade ediyor. Bu tarihin her devrinde böyle olmuştur.
Elbette Ünye ahalisi de silahlara oldukça meraklı. Her ne kadar konumuzla yani fındıkla alakalı olmasa bile söz etmeden geçemeyeceğim.
Vaktiyle-ki bu 80’li yıllara dayanır- Ünye’ye bir emniyet müdürü atanır. Geldiğinin ilk günlerinde Ramazan arifesinde akşam ezanına yakın şehrin her yerinden silahlar atılmaya başlanır. Atılma ki ne atılma…
Etraf silah sesinden yıkılır. Emniyet Müdürü neye uğradığını şaşırır. Apar-topar makamından dışarıya fırlar. Yardımcısı ne olduğunu anlatır da müdürümüz derin bir nefes alır.
Neyse,
Ünye’nin malum iki karşılıklı tepesi vardır. Bunlardan denizden bakıldığında Bayramca Tepeleri, diğerleri ise Kiraztepe, Saca ve Saraçlı tepeleri.
Bayramca’da nispeten hane azdı. Çancılar, Debreliler ve Cemal dayılar. Bunlar Bayramca’nın tepesinde meskûn hanelerdi. Yamaçlarında sırasıyla Makaracı Sedatlar, Covaliler, bizler yani Halıcılar ve Kabayeller. Covaliler hariç hepimiz fındık mevsiminde çadır kurardık. Covalilerin at ve eşekleri vardı. Her gün sabah gelip akşam giderlerdi.
Karşımızda yani Kiraztepe ve Saca da ise sahiplerinin adlarını hatırlayamadığım üç-beş tane çadır kurulurdu. Saraçlı yerleşik meskûn yer olduğu için çadır kurulmazdı.
Her akşam ezan okunduktan sonra karşılıklı atışmalar başlardı. Sonra atışmalar yarışa dönerdi. Kim daha fazla atacak diye. Biz Halıcılar üç hane idik. Bizde tabanca yoktu. Olsa da babam ve amcamlar böyle şeylere itibar etmezlerdi. Biz amca uşakları mantarları yere dizerek sanki tabanca atıyormuş gibi kazmanın küpüsüyle patlatırdık. Bizim için fındık gecelerinin vazgeçilmez eğlencelerinden biriydi.
Bir başka eğlencemiz de, İşlerin yavaşladığı zamanlarda gece sinemaya gitmekti. O akşam heyecanla banyomuzu yapar, yemeğimizi yer, temiz elbiselerimizi giyer yola koyulurduk. Gecenin karanlığında fındık bahçelerinin ve mısır tarlalarının cılka yollarında gitmek bizim için ayrı bir heyecandı. Bazen fındık dallarına çarpar bazen de mısır yapraklarının yüzümüzü jilet gibi kesen yapraklarına sürtünerek geçerdik. Bunlar bize hiç de eziyet olmazdı.
En önde giden yolu açar, dalları elleri ile kenara çeker, mısırları kenarlara iterdi. Bazen de munzurluğu tutar dalları kasten yay gibi gerdikten sonra aniden bırakır dallar arkadan gelenin suratında patlardı.
Dönüş yolunda biraz uykulu olsak bile filmin kritiği çadırlara kadar sürerdi. Bu arada yaşça büyükler cigaralarını tüttürürlerken bizler de iç geçirirdik.
Fındık tefrikamı okuyan bir genç dostum o zamanlar fındığı nasıl harman yaptığımızı sordu. Anlattığımda “vay canına fındık harmanlamak ne kadar da zormuş” dedi. “Delikanlı fındık boşuna ucuzlamadı. Reis diyor ki “ne kadar emek o kadar ıskat.” Dediğimde “reise hayranlığım bir kat daha arttı amca” dedi.
Konumuz siyaset olmadığına göre son cümlelerimi lütfen itibara almayınız. Size fındığı nasıl harman yaptığımızı kısaca anlatayım da genç yetmelerin merakını gidermiş olalım.
Daldan toplanan fındık harmana serildiğinde daha henüz “göğ”dür. Harmanda iyice kuruyana kadar bekletilir. Her gün de karıştırılır ki hepsi homojen bir şekilde kurusun. Ayrıca rutubetlenip küflenmesin. Sonra akşamları uzun andallar yapılır. Andal dediğimiz fındık harmanın yettiğince bir metre eninde 50-60 cm yüksekliğinde bir araya toplanmasıdır.
Sonra akşamdan yeterince ıslatılarak sabaha kadar yumuşaması sağlanır. Gün ışıdığında tırmıkla dövülerek fındık kapçuğundan çıkartılır. Bu birkaç defa tekrarlanır. Sonra teklemeye kalanlarla ayıklanmamış olanlar bir araya toplanır. Tırmıklanarak fındığından ayrılmış kapçuklar tek-tek elden geçirilir. Kapçuğundan ayrılan fındıklar da rüzgârda savrularak tozundan, çer çöpünden ayrılır. Sonra kurutulmak için serilir.
Kururken de koruğu, çürüğü, boşu elle seçilir.
Elbette eskiden fındık harmanının nasıl yapıldığını anlatmak üç satırla geçiştirilebilecek ve bu şekilde anlamak da mümkün değil. Burada geçmiş yıllarda fındık harmanı zahmetinin bugünkünden çok daha fazla olduğunu ifade etmeye çalıştım. O kadar.
Gelecek hafta da devam edelim ve sıkmadan sonlandıralım.