Bu Blogda Ara

12 Eylül 2018 Çarşamba

FINDIK HİKAYELERİ (2)

Çuvalcı mı olsa idim ne? Şimdi bile çift yevmiye alıyorlar. Lakin o bile yavaş-yavaş miadını dolduruyor. Eskiden bir çuvalcılar vardı bir de eşekler. Patpatlar daha dünkü icat.
           Dünkü icat dedim de… Aklıma geldi. Patoz çıkalı şunun şurasında ne oldu ki? Ben diyeyim kırk siz deyiniz kırk beş. Yani bir buçuk nesil… O kadar.
           Patoz yerine kullanılan bir takım “uyduruk” aletler vardı ama patozun ilk rotatifi Karadeniz’e yetmişli yıllarda geldi. Nereden geldi, nasıl geldi bilemiyorum. Patozla olan ilk tanışmam yetmiş beşli yıllarda oldu.
           Hikâyesi uzun… Dernekte para toplamamız icap etti. Dedik ki “fındık zamanı herkes ya yevmiyeye gitsin, ya babasının harmanından bir teneke fındık aşırsın. Fakat şu güne kadar paraları getirsin. Biz de dört arkadaş rahmetli Avukat Cemil Yürür’ün Kiraz Tepedeki harmanında Patoza fındık verdik. Beş saat anamız ağladı. Yüzer lira para aldık. Gittik emaneti yerine teslim ettik.
          Para kazandım ama anamdan da bir ton azar işittim. Üst-baş perişan… Kadın haklı. Kirlileri el ile yıkayacak. İşte benim ilk Patoz hikâyem bu şekilde. Patoz’u öyle herkes kiralayamazdı. Birincisi yol iz yoktu. İkincisi, biraz da tuzluca idi…
          Elbette devran değiştikçe ve yaşam anlayışları farklılaştıkça ayların da önemleri ona göre değişiyor.
           Temmuzun sonu ile Eylül ortaları arasının adı fındık ayı idi. Ondan önceki iki ayda düğün zamanı idi.
           Peki, Eylül ile Ekim sonu arasına ne denirdi? Erkeklik ayı.
           Öyle ya,
            Harmandaki fındıklar tüccara teslim edilip bakiyeden arta kalanlar destelenmiş, delikanlıların kimisinin cebinde yevmiye veya baba kıyağı ya da harman aşırtması, genç kızlar da ise ya yevmiye ya da başak paraları harcanmak için gün sayıyor.
           Ama en önemlisi erkeklik ayı isminin sadece kabaran ceple ve hafta günü sergide harcanacak para ile alakalı olması değildi.
           Eylül ve Ekim ayları aynı zamanda hesap görme, hesaplaşma ayları idi de. Zaten “erkelik ayı”  ismi de asıl buradan gelirdi. Başkaları ile hesabı olanlar bu ayı beklerlerdi. Bir yıl bununla ilgili planlar yaparlardı.
           Düşünsenize,
           Hasmın defterini dürmek için silah, avukat, rüşvet hep para ile dönen şeyler. İçeride adam besleyeceksin o da para. Kiralık tuttun o hep para. Kızıldığında söylenen cümle  “ulan bu yılın fındığını senin kıçında harcamazsam” idi. Niyet erkeklikse illa hasma gerek yok. Mevsimlik pavyonlarda bela çok. Velhasıl özellikle Eylülün son yarısı ile Ekimin ilk yarısı püsür aydı.
           Bu aylarda her Çarşamba yani Ünye’nin Haftası günü Niksar caddesinin Karayolu bağlantısı ile Stadyum arası Teksas’a dönerdi. Her hafta mutlaka vukuat olurdu.
           Dokuz yüz yetmiş beşten sonra Kabadayılar çekildi. Bu iş yavaş-yavaş sağ-sol çatışmasına döndü. Daha doğrusu onlara havale edildi.
           Olaylar, hesaplaşmalar neden çoğunlukla buralarda olurdu da başka yerlerde nadir olurdu?
           İhtimal ki;
            Burası hafta günleri çok kalabalık olurdu. İşini görenler kalabalığa karışırdı. Bir başka neden de şu andaki Telekom’un arkası mısır tarlaları idi. Oradan izini kaybettirmek kolay olurdu. Zaten hasımlar da katilin peşinden gidemezlerdi. Gittikleri takdirde mısır tarlasında pusuya düşmek tehlikesi de vardı.
            80 ihtilalinden sonra hasımlıkla beraber Eylül ayının erkekliğinin bir yönü budanmış oldu. Ama ticaretle olan yönü devam etti.
             Galiba Fındık Hikâyeleri daha birkaç hafta sürecek. Bu yazım yazı dizisi anlayışından çok; aklıma gelenleri yazıya dökmek şeklinde oluyor. Aslında Orta Karadeniz için önemli gelir kaynağı olduğu kadar kültürel yapısının omurgasını da teşkil eden fındığın romanını yazmayı çok isterdim.
             Oma onun için kabiliyet ve zaman gerekli. İşte o bende muamma… Gelecek hafta görüşmek üzere…


           

Hiç yorum yok:

(23 KASIM) BUGÜN BENİM YAŞ GÜNÜM

  1955 senesinde Allah’ın nasibi, rahmetli anamla, atamın vesilesi ile bu dünyaya teşrif etmişim. O zamanın şartlarında günü gününe kayda ge...