Bu Blogda Ara

1 Temmuz 2015 Çarşamba

MİHENK TAŞI…

         
Dün akşam Ünye’nin hafif ılıkça gecelerinden biriydi. Baharı yaşadık mı? Yoksa Temmuz ayının başında doğrudan yaza mı gireceğiz? Belki de bu gidişle yaz hiç gelemeyecek ya…
            Onun içindir ki “Ünye’nin ılıkça gecelerinden biriydi” diyorum.
            Hep yağmur… Hep serinlik… Gerçi Ramazan günlerinde iyi de olmuyor değil hani…
            Çayımı terasta yudumlayayım dediydim… Bir ara gökyüzünü seyrederken mal-u hülyalara daldım yine…
            Benimkisi tefekkür müydü? Yoksa başka işi kalmayanların kendisine iş araması mı?
            Her ne sebepten olursa olsun konu kâinata geldi. Fi tarihinde yani binlerce yıl önce sımsıkı bir kütle patladı… Gazları kâinata yayıldı. Sonra yine sıkışmaya başladılar ve yıldızlar oluştu, galaksiler teşekkül etti.
            Yıldızlar doğdular… Sonra öldüler… Ve sonra yine doğdular… Bu böyle sürüp geldi.
            Kâinat da ha bire büyüdü… Ha bire genişledi… Genişlemeye devam ediyor.
            Bilim adamları öyle söylüyor… Kuran-ı Kerim de öyle diyormuş. Diyormuş diyorum… Ben de âlimlerin dediğini diyorum. Dedikleri elbette doğrudur. Yalan söyleyecek halleri yok ya…
            Lakin…
            Beni gece serinliğinde buram- buram terleten kâinatımızın hafızamızın alamayacağı kadar muhteşemliği karşısında aciz kalmam değildi.
            Beni terleten… Kâinatın başlangıcından da öte ne vardı? Yani sıfır noktası ne idi? Bütün bunları eminim ki Dünya kurulalı beri bütün insanlar az-çok düşündüler ve düşünmeye de devam ediyorlar.
            Kaç bilim adamı bu yüzden kafayı yedi kim bilir?
            Dolayısıyla artık bu yüzden kafayı yemenin… Modasının geçtiğini düşündüğümden olacak ki… Ben bir adım daha öteye gittim.
            Kâinatın ötesinde devasa bir boşluk var ki… Bu yüzden kâinat ha bire genişliyor, dur durak bilmiyor. Bu boşluk nasıl bir şey?
            Ve bu boşluk ne kadar? Boşluk nerede sona eriyor? Onun ötesinde ne var? Yoksa bu boşluktan sonra bir kâinat daha mı başlıyor?     
            Tüm bu sorular karşısında benim terlememi hamur işini biraz fazla kaçırdığıma da hükmedebilirsiniz… Başka işin mi yok da diyebilirsiniz…
            Ama benim buram-buram terlemem hamur işini biraz fazla kaçırmamdan da..Ya da başka işimin olmadığından da  olsa bile… Kâinatın bu gerçeğini yok etmiyor ki…
            Gerçek!
            İyi de… Gerçek ne? Neye göre ve hangi kurallara göre?
            Geçende bir internet sitesinde kızılötesi, mor ışık vs. gibi çeşitli ışık kaynaklarından baktığımızda Dünyamız çeşitli şekillerde görünüyor. Hiçbir görüntü birbirine benzemiyor.
            Nitekim bazı canlıların bizden farklı gördükleri ve işittikleri biliniyor. O zaman hangi görüntü gerçek?
            Ya da kâinatın bildiğimiz bölümlerinde yaşam yok diyoruz. Acaba öyle mi? Zannediyoruz ki mihenk taşı biziz. Bütün kâinat bize göre kurgulandı?
            Acaba öyle mi? Bence değil…
            Öyle olsa idi yani mihenk taşı sadece bir tane ve biz olsa idik… Kâinatın “cındık” kadar nüvesi olan biz insanoğlu hiç birbirimizle kavga eder-miydik?
            Ya da oruç dâhil kendimizi tımar etmek için çeşitli yollara başvurur-muyduk? 

Hiç yorum yok:

(23 KASIM) BUGÜN BENİM YAŞ GÜNÜM

  1955 senesinde Allah’ın nasibi, rahmetli anamla, atamın vesilesi ile bu dünyaya teşrif etmişim. O zamanın şartlarında günü gününe kayda ge...