Fi
tarihi… Üniversite yılları… Bir Pazar sabahı…
İştahıma
vurdu… Menemen yapıyorum… Sıra yumurtayı kırmaya geldi…
Hevesle
ve iştahla çat… Kırdım.
Kırmamla
birlikte etrafa kötü bir koku yayıldı. Yumurta menemenin üzerinde dağıldı…
Canım
yumurtanın çürüdüğüne mi yanarsın… Menemenin ziyan olmasına mı? Yoksa aç kalıp
hevesimin kursağımda kalmasına mı?
Bu sabah
içimden geldi… Bir soğan yahnisi yapayım dediydim… Sonunda umursamadan ve de
düşünmeden yumurtayı kırarken aklıma geldi yukarıdaki hatıram.
Hüzün… Ve
kederli bir tebessüm,
Nereden
nereye…
Anam
saman içerisinde yumurta gönderirdi. Ben de o yumurtaları evin en soğuk
köşesinde saman içerisinde saklardım.
İstihkak her gün bir tane… Sonrasında malum…
On beşinci günden sonra yumurtalar saman kokmaya başlardı.
Ben de
bir an evvel bitirmenin yollarını arardım. Rafadan olmazdı, çünkü saman
kokardı.
Mutlaka
bir şeylerin içine katmam lazım ki kokusu dağılsın.
Anam
günlük yumurta gönderecek değil ya,
Menemendeki
gibi… Arada bir kötü sürprizler de olurdu…
Bir yumurta…
Beş-on gram yağ… Kaşığın burnuyla salça… Bir baş soğan ve iki iri domates…
Hepsi
bunlar… Toplasan değeri yim para…
Hayat bu
kadar mı değerliydi… Yoksa o kadar mı sefildik,
Ve
bugünün göz doymazlığını hangi kefeye koymak gerekir? Sadece çöpe attıklarımız
bunların fersahı…
Karar
vermek zor.
Bu arada
gözüm televizyonda… Bir belgesel… Yer Peru’nun ücra bir köşesi ve dağın başı…
Köhne bir
bina… İçerisi ana-baba günü… Dışarıda sırasını bekleyenler hakeza…
Mütevazı
bir doktor… Hastası yetmişlik bir kadın… Belli ki yılların yorgunluğu var
yüzünde.
Kadın on
yıldır görmüyor…(Bilimsel adını kaçırdım) Gözünde perde var.
Derme-çatma ameliyat masasında yaşlı kadının gözündeki perdeyi alıyor ve
kendi ürettiği lensi takıyor.
Bu ameliyatın Batıdaki maliyeti sekiz
bin dolar.
Yirmi
dört saat sonunda bandajı çıkardığında yaşlı kadının mutluluğunu hangi usta
yazar kâğıda dökebilir?
Dün akşam
gece geç vakitler seyrettiğim programı anımsadım… Uyku kaçtığında seyredilecek bir
program…
Sosyetik
hastane yatağında güzel mi güzel genç bir taze… Doktor itina ile sargıları
söküyor… Taze ve şaheser yeni burun arz-ı endam ediyor… Doktor şaheserini
uzun-uzun inceliyor
Doktor gururlu…” hastamız bana geldiğinde
ruhen o kadar çökmüştü ki onu mutlu etmek benim için zorunluluk oldu…”
Maliyet…
Seksen küsur bin dolarcık…
Dünya
işte,
Herkesin
kantarının ayarı farklı…
Kimi yim
paraya kâinatı satın alır… Kimine kâinatı yedirsen doymaz.
Neyse,
Gelin
Mazhar Alanson’u dinleyelim… Yazımızla ne alakası varsa?
http://youtu.be/CNnth74dKBE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder