Bu Blogda Ara

1 Temmuz 2015 Çarşamba

Fİ TARİHİ…

           Fi tarihi… Üniversite yılları… Bir Pazar sabahı…
           İştahıma vurdu… Menemen yapıyorum… Sıra yumurtayı kırmaya geldi…
           Hevesle ve iştahla çat… Kırdım.
           Kırmamla birlikte etrafa kötü bir koku yayıldı. Yumurta menemenin üzerinde dağıldı…
           Canım yumurtanın çürüdüğüne mi yanarsın… Menemenin ziyan olmasına mı? Yoksa aç kalıp hevesimin kursağımda kalmasına mı?
           Bu sabah içimden geldi… Bir soğan yahnisi yapayım dediydim… Sonunda umursamadan ve de düşünmeden yumurtayı kırarken aklıma geldi yukarıdaki hatıram.
           Hüzün… Ve kederli bir tebessüm,
           Nereden nereye…
           Anam saman içerisinde yumurta gönderirdi. Ben de o yumurtaları evin en soğuk köşesinde saman içerisinde saklardım.
           İstihkak her gün bir tane… Sonrasında malum… On beşinci günden sonra yumurtalar saman kokmaya başlardı.
           Ben de bir an evvel bitirmenin yollarını arardım. Rafadan olmazdı, çünkü saman kokardı.
           Mutlaka bir şeylerin içine katmam lazım ki kokusu dağılsın.
           Anam günlük yumurta gönderecek değil ya,
           Menemendeki gibi… Arada bir kötü sürprizler de olurdu…
           Bir yumurta… Beş-on gram yağ… Kaşığın burnuyla salça… Bir baş soğan ve iki iri domates…
           Hepsi bunlar… Toplasan değeri yim para…
           Hayat bu kadar mı değerliydi… Yoksa o kadar mı sefildik,
           Ve bugünün göz doymazlığını hangi kefeye koymak gerekir? Sadece çöpe attıklarımız bunların fersahı…
           Karar vermek zor.
           Bu arada gözüm televizyonda… Bir belgesel… Yer Peru’nun ücra bir köşesi ve dağın başı…
           Köhne bir bina… İçerisi ana-baba günü… Dışarıda sırasını bekleyenler hakeza…
           Mütevazı bir doktor… Hastası yetmişlik bir kadın… Belli ki yılların yorgunluğu var yüzünde.
           Kadın on yıldır görmüyor…(Bilimsel adını kaçırdım) Gözünde perde var.
           Derme-çatma ameliyat masasında yaşlı kadının gözündeki perdeyi alıyor ve kendi ürettiği lensi takıyor.
           Bu ameliyatın Batıdaki maliyeti sekiz bin dolar.
           Yirmi dört saat sonunda bandajı çıkardığında yaşlı kadının mutluluğunu hangi usta yazar kâğıda dökebilir?
           Dün akşam gece geç vakitler seyrettiğim programı anımsadım… Uyku kaçtığında seyredilecek bir program…
           Sosyetik hastane yatağında güzel mi güzel genç bir taze… Doktor itina ile sargıları söküyor… Taze ve şaheser yeni burun arz-ı endam ediyor… Doktor şaheserini uzun-uzun inceliyor
           Doktor gururlu…” hastamız bana geldiğinde ruhen o kadar çökmüştü ki onu mutlu etmek benim için zorunluluk oldu…”
           Maliyet… Seksen küsur bin dolarcık…
           Dünya işte,
           Herkesin kantarının ayarı farklı…
           Kimi yim paraya kâinatı satın alır… Kimine kâinatı yedirsen doymaz.
           Neyse,
           Gelin Mazhar Alanson’u dinleyelim… Yazımızla ne alakası varsa?

            http://youtu.be/CNnth74dKBE

Hiç yorum yok:

(23 KASIM) BUGÜN BENİM YAŞ GÜNÜM

  1955 senesinde Allah’ın nasibi, rahmetli anamla, atamın vesilesi ile bu dünyaya teşrif etmişim. O zamanın şartlarında günü gününe kayda ge...