Bu Blogda Ara

23 Kasım 2024 Cumartesi

(23 KASIM) BUGÜN BENİM YAŞ GÜNÜM

 

1955 senesinde Allah’ın nasibi, rahmetli anamla, atamın vesilesi ile bu dünyaya teşrif etmişim. O zamanın şartlarında günü gününe kayda geçirilmezdi elbette. Üç gün mü üç ay sonra mı bilemem ama rahmetli bugünü takdir buyurmuşlar.

Dünyaya ilk haykırmam, kadim Ünye şehrinin yine kadim Kaledere mahallesi Ekmekçioğlu sokaktaki Ekmekçioğullarından satın alınan orta büyüklükteki kasvetli konakta olmuş.

Saat beş sularında hangi odada dünyaya teşrif etmişim rahmetli ana sormayı unutmuşum. O da söylememişti. Hani ne yalan söyleyeyim, merak işte, merak etmiyor da değilim.

Doğduğumda kilom kaçtı? Rahmetli söylemişti ama unuttum. Ama bakan bir daha bakar, kırk bir kere maşallah çekermiş. Benim gürbüzlüğüm iki yaşıma kadar sürmüş.

Anamın demesine göre,

Kem gözlü komşumuzun baldırlarımı mıncıklamasından sonra anacığım ha öldü ha ölecek diye altı ay bir don dahi dikmemiş. Bunu bana ağzından kaçırdığından beri bu dünyanın bana hep kem gözle baktığına hükmederim. “Ah bir fırsatını bulsam…” diyor gibi gelir bana.

Ben de ona, haydi bakalım, inat mı murat mı deyip bu yaşa kadar onunla didiştim durdum.

Çilader’in yolunu tuttuğumuzda iki yaşında imişim. Okumaya olan merakım daha o yıllarda anlaşılmış olacak ki altı yaşımda okula kayıtsız gitmeye başladım.

İlk karnemi gayet iyi hatırlıyorum. Koyu gri renkte ve derslerin alayı zayıftı. Meğerse öğretmen okula hiç gelmeyen bir talebenin karnesini tutuşturmuş elime. Odur, budur hocalara bir tuhaf bakarım. Bazen diyorum ki “ulan her şeye hep bir sıfır geriden başlıyorsun.”

Çilader (bugünkü Çaybaşı) taş çatlasın yirmi hanelik bir nahiye idi. Rahmetli atamın biçki atölyesine bitişik kestane kalaslarından yapılma iki odalı bir evde kalırdık. Orada çocukluğum dolu geçti.

Lakin…

Mayamızdaki şehir suyundan-mıdır nedir mahalle uşakları ile aramda hep bir mesafe olurdu. Devlet babanın ilk nafasına orada bindim. Nahiyede bir hafta uşaklar bana hasetle baktılar.

Ama ben de ilk hasetliğimi orada çektim. Bizler kamyonun şoför mahalline binemezken Asak ağasının oğlunun, kamyonun farlarını dakikalarca açıp kapatmasını hasetle seyrettiğimi hiç unutamam. Ağalık böyle bir şey işte. Ama ağalığa da ömr-ü hayatım boyunca hiç özenmedim.

Sonra,

Yedinci yılın sonunda doğduğum konağa geri rücu ettik. Dördüncü sınıfıma Anafarta ilk okulunda başladım. Burada da köylü muamelesi gördüm. Ya da ben öyle zannettim. Yine bu sefer şehir uşaklarıyla aynı mesafe…

Kısaca, benim kaderim hep iki arada bir derede kalmakmış. Araf'ta yani. Biz buna mahallede “Arasat” derdik. Ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabildim. Hala öyleyim.

Mahallede hangi takımı tutuyorsun dediler. Ben kim takım kim… Siz hangi takımı tutuyorsunuz diye sordum. Galatasaray dediler. Ben de o dediğiniz takımı tutuyorum dedim. Odur budur Galatasaraylı olmaktan hoşnudum.

Ahh fakülte…

Ben Mimarlığı seçmedim. O beni seçti. Lisede bile masrafsız diye müziği seçmiştim. Kim derdi yetenek sınavında başarılı olacağım diye. Rahmeti abimim itelemesi ve hayatın cilvesi olmasaydı kim bilir hayat rüzgârı beni nerelere atacaktı?

Fakültede Araf'ta kaldım. Ben Ülkücüyüm dedikçe arkadaşlarım sen komünist olmalıymışsın dediler.

Rahmetli üstat Levent Kırca’nın dünyadaki son yılları. Tedavisi olmayan hastalığa mahkumdu. Bir tv’de söyleşi yapıyordu. Program sunucusu sordu. “Bu hastalıktan dolayı üzüntü duyuyor-musun?”

Üstat neden duyayım dedi. Yirmi yaşında dünyayı terk etmiş fidanlardan hayatta 44 yıl daha fazla kaldım. Şikâyet onlara haksızlık olmaz mı?”

Yetmiş yaşımı devirdim. Daha fazlasını istemek dünyayı tanımadan göç etmiş sabilere, civanlara haksızlık olmaz mı?

Kızdırma banyolu evde kalabilmek için okudum. Çok şükür Allah ondan fazlasını nasip etti. Hep doğru bildiğim, göğsümü gere-gere hesabını vereceğim işleri yaptım.

Korkum,

Huzurda “ya kulum dünyaya üryan vardın, üryan geldin. Ömrü ne ile geçirdin? Yoksa bütün ömrünü ağızla anüs arasına mı sıkıştırdın?” sualine cevap vereme.

Bir de,

Arzuhalimdir. Nazım Hikmet gibi… Yüksekçe bir yerlerde ulu bir meşe dibinde huzura ermek. Bir de Ünye taşından yazısız kimliksiz bir baş taşı. Hani, burada bir mezar var, basmayın kabilinden...

 

 

(23 KASIM) BUGÜN BENİM YAŞ GÜNÜM

  1955 senesinde Allah’ın nasibi, rahmetli anamla, atamın vesilesi ile bu dünyaya teşrif etmişim. O zamanın şartlarında günü gününe kayda ge...