Bu Blogda Ara

24 Ağustos 2017 Perşembe

BU FİYAT BU FINDIĞA ÇOK BİLE...

Her yıl aynı teraneler… Ağustos ayı geldiğinde o yandan… Bu yandan fiyat üzerine spekülasyonlar başlar.
         Vatandaş bulunduğu cenaha göre gaydasını çalmayı marifet sayar. “Bu maliyete bu fiyat az.” Nidaları laf enflasyonunu azdırır.
         İktidar da (genelde) süklüm, püklüm zevahiri kurtarmaya çalışır. Aslında herkes fındığın maliyetinden çok içlerinden geçenleri dillendirmek ve hazır fırsatı gelmişken bodoslama yapmak peşinde…
         Elbette fındıktan bahsediyorum. Bizim yere, göğe sığdıramayıp Karadeniz’in vazgeçilmez nimetinden sayılan “mirasyedimizden” bahsediyorum.
         Zaten orta yerde kala, kala bir fındığımız kaldı. Çok övündüğümüz Hamsi sizlere ömür. Zaten mısırın hükmü ne kadardı ki? Pancar ne ki? Bizim gibi sosyeteleşmişlerin yanında esamisi bile okunmaz.
          İsterseniz daha ciddi takılıp geçmişe bir uzanalım.
          90 yılına yani Sovyetler Birliği yıkılıncaya kadar fındık bir stratejik üründü. Çünkü Sovyetlere karşı Karadeniz bir savunma hattı idi. Bu savunma hattında yaşayan insanlarında bir şekilde doyurulmaları… Daha doğrusu yerlerinde çakılı kalmaları, rahat durmaları ve huzur içerisinde olmaları için finanse edilmeleri lazımdı. O da fındık üzerinden olacaktı. Elbette o finansmanı da Nato yani Batı Bloğu karşılayacaktı.
          Ve tabi ki bu finansmanın kullanımında yıllar içerinde hiyerarşik bir yapı oluştu. Üreten belliydi, aracılar ve velhasıl en tepeye kadar hiyerarşik yapı kurulmuştu. Kimsenin de bu tekerleğe çomak sokmaya niyeti olmadığı gibi sokamazdı da.
          Bu arada gözden kaçırdığımız birkaç husus var ki… Aslında fındık konusunun finansman haricindeki önemli konularıdır.
          Birincisi (90 öncesinden bahsediyorum) fındığı üreten üretici köylü durumunda idi. Yani kendi halinde arazisinin başında oturan, günlük nafakasını kazanmak için bütün işini kendisi yapmak zorunda olan ailelerdi. Ve hayvancılık gibi yan gelirleri olan, elektrikten mahrum bu ailelerin doğru, dürüst harcamaları da olmazdı.
          İkincisi araziler (alan olarak) bu kadar parçalanmamıştı.
          Kısaca (özellikle) 90 öncesi gaz, tuz parası biraz da cep harçlığı yeterliydi. Köylünün aradığı daha ne olabilirdi ki?
 Sovyetler dağıldıktan sonra Dünya yeniden şekillenmeye başladı. Karadeniz Majino hattı olmaktan çıktı. Fındığın stratejik önemi gitti. Yerine ekonomik değer geldi. Bir başka deyişle fındığa talep ne kadarsa değeri de o kadardı. İşin içine ekonomi girdiğinde elbette ayak oyunları, alavereler olacaktı. Özellikle liberal ekonominin bizatihi kendisi alavere değil mi?
Bu işin ekonomi yönü… Sosyal yönüne gelince;
Köy nüfusu azalıp millet şehirlere akın edince, zaten alan olarak parçalanmış fındık bahçeleri bakımsızlaştı. Verim artacağı yerde azaldı.
Ne var ki… Köylü şehirli oldu ama fındık üretimi köylülükten bir türlü üretici durumuna geçemedi. Zaten geçmesi de mümkün değildi. Sadece zamanın getirdiği teknolojiyi kullanmak insanı köylülükten kurtarmaz. Çünkü öncelikle köylülükten kurtulmak için verimlilik yani karlılık esasına göre üretim yapmak gerekir. Ki bu büyük toprak sahiplerinde bile olmayan bir meziyet. Küçük toprak sahiplerinde nereden olsun?
Yukarıda bahsettiklerim fındığın üretici tarafı… Devlet tarafı ne durumda?
Devlet Nato’dan boşalan alana (ihtimal ki) destekleme yükünden kurtulmak ve günün modası liberalleşmek (ki bana göre bir yere kadar doğru) amacıyla fındığı başıboş bıraktı.
Aslında gerçekten başıboş mu bıraktı? Bıraktı da birileri fırsatı ganimet bilip doldurdu mu?
Ne başıboş bıraktı, ne de fırsat bilindi. Bundan sonra yazacaklarım sizlere komplo teorisi gibi gelebilir. Siz yine öyle bilin.
AKP hükümeti Fiskobirlik üzerinde operasyon yapıp onu neden batırdı? Yönetimini (gerçekten istese) ele geçiremezmiydi? Ve TMO’ya ihtiyaç duyarmıydı? Acaba amaç Fiskodan da öte TMO üzerinden finansman hiyerarşisini yeniden düzenlemekmiydi?
         Şunu bilmek gerekir ki… Stratejik ürünlerin kurumları da stratejik olur. Operasyonlar bu kurumlar vasıtası ile yapılır.

Evet, sizce neden batırmış ya da batmasına göz yummuş olabilir? Liberalleşmek adına mı yoksa zarar ettiği için mi?  ( Devamı haftaya)

(23 KASIM) BUGÜN BENİM YAŞ GÜNÜM

  1955 senesinde Allah’ın nasibi, rahmetli anamla, atamın vesilesi ile bu dünyaya teşrif etmişim. O zamanın şartlarında günü gününe kayda ge...