Siz bu satırları okuduğunuzda referanduma birkaç gün kalmış olacak. Ve yine taraflar son kozlarını sahaya sürüp tüm yedekleri ile birbirlerine saldıracaklar. Bu arada muhalefet rolü oynayan Bahçeli bile gerçek yerini almak zorunda kaldı.
Ama gördüğümüz o ki,
Bu çekişmeler ve bodoslamalar sahadaki silahşorlar vasıtası ile oluyor. Biz seyircilerin yani avamın bu tarakta pek bezi yok.
Yereldeki mitinglere baktığımızda da bunu hissediyoruz. İnsanların zoraki, hatır, gönül birazda sanki dipçik zoruyla toplanmışlar gibi geliyor insana… Coşkudan eser yok.
Neden avamda heyecan yok? Bunun çeşitli nedenleri var elbette. Bana göre bunun en önemli nedenleri;
Sağ cenahta olup hayırcı olanlar “Fetö” ile suçlanırım diye vaziyeti idare ediyor. Evet diyenler ise sonucun hayra alamet olmasından pek emin değiller. Yani “evet” mührüne tereddütle yaklaşıyorlar. Dolayısıyla heyecanları yok.
Biraz daha orta yolda yani kararsız olanlar Tayip Erdoğan ve ekibinin Türkiye’yi dış yardım olmadan zapt edecek güce sahip olmadıklarına inanıyorlar. Haklı olarak neye karşılık diye sormadan da edemiyorlar.
Her ne kadar “dirayetli” gibi gözükse de;
Cumhurbaşkanının politik manevralardan öte iki ileri üç geri tavırları bu kesime pek güven vermiyor.
Öte yandan,
Karşı cenahın… Yani Hayırcıların silahşorlarının Samsundan yola çıkıp İzmir’de denize dökme “naraları” onları çaresiz bırakıyor.
Bazen de insanın aklına hayırcıların bu denli aptalca davranışlarının (tıpkı balıkların sopalarla ağlara sürülmesi gibi) “ortak aklın” talimatı mı, yoksa hissettikleri sonun son çırpınışları mı? Diye sorası geliyor insanın. Kestirmek güç.
Ve herkes “kaybetmek” sonucundan korkuyor. Sanki bu referandum ülkemin son raundu…
Her ne olur ise olsun, hangi duygularla yola çıkılmış olursa olsun görünen o ki (tıpkı öbürleri gibi) bu teknik olarak hazırlanmış ülkemizin sosyal, siyasal ve tarihi misyon ve yaşam tarzına uygun tasarlanmış bir anayasa değil.
Anayasalarımız bugüne kadar bazen asker dipçiği altında bazen de sivil işbirlikçilerin töhmetliğinde hazırlandı. Bu anayasa ise sivil dipçiğinin altında hazırlanmış “zaptur-u zap” tan başka bir şey değil.
Anayasa maddeleri ne derse desin bu tek adam-ki bunu AKP’lilerin kendisi ve Erdoğan da gizlemiyor- yaratma daha doğrusu yıllarca süren bir operasyonun neticesi olarak görülüyor.
Silahşor AKP’lilerde gizli bir heyecan var. Burçlara bayrağı dikmeye ramak kaldı diye… Ama hangi bayrak? İşte o muamma.
Sayın Cumhurbaşkanının kafasının içini elbette bilemeyiz. Ama biraz niyet okursak benden sonra ne halleri varsa görsünler der gibi bir hali var. Belki de “size de 23 den sonra doksan yıl hüküm nasip ettik” vahyine güveniyor. Kim bilir? Geriden gelenler de iman ediyor.
Ben burada Evetçilerin canı gönülden inanarak evet diyeceklerle ve tereddütlü evet diyecek olanlara seslenmek istiyorum. Hesaplı, kitaplı hareket edenler ile nema peşinde koşanlarla işim yok.
“Biliyoruz ki ve öyle inanmışız ki geçmişte madden ve manen sistem bizleri çok ezdi. Hakaretlere uğradık. 28 Şubat sürecinde ve onun sonrasındaki eziyetleri ve tepeden bakmaları daha dün gibi hatırlıyoruz. Hepimiz ceberut devlet muamelelerine maruz kaldık. Bazen solcu yaptılar terörist damgası yedik… Bazen ülkücü olduk faşist damgası yedik. Bazen de sen İslamcısın yobaz damgası vurdular. Bizi bize düşman ettiler. Hep kabahatli bizler olduk. Ama servetlerine servet katanlar aynı tiplerdi. İtibar görenler de aynı tiplerdi.
Devletin işi, gücü ötekileştirme ve düşman yaratmak idi. Gün geçmedi ki sıra bize ne zaman gelecek diye kapıyı gözler olduk.
Ülkemde sizin/bizim yaşam anlayışımızla paralel, bu toprakların kahrını çeken ilk yirmide kaç zengin vardı? Bugün bile şüpheli. Neden diye hep sorduk? Ama bir türlü cevap bumlamadık.
Okumuş dahi olsa başörtülü bir hanım toplumun en cahili ve bağnazı olarak damgalanıyordu.
Bizi hep “cemek sakallı” cübbeli, göbekli koca tespihli cahil din hocaları ile tasvir ettiler. Ve onlar da biliyorlardı ki Müslümanlık bu değil. Ve onlar buna rağmen hak vaki olduğunda öbür dünyanın “kıç korkusuna” lokma dağıtmaktan da geri durmadılar. Bu kadar da ikiyüzlüler.
Lakin bunları bertaraf etmek, ülkemizin yaşanılır, özgürce övünç duyacağımız bir vatanda yaşamak mutluluğuna erişmek; nereden geldiği, nereye varacağı belli olmayan bir ekibin arkasından sürüklenmek değildir. Ötekileştirmekte değildir. Ötekileştirdiğiniz kimler? Bir avuç mankurta bakarak, onlara kinlenerek milyonların geleceklerini tahakküm altına aldırtmak, bu vatanı bir başka türlü marabalaştırmak vebaldir.
Sizler de aynı yanlışa düşüyorsunuz,
Bir avuç sermayedar taşeronlarının dipçikleyerek bu günlere sürüklediği bu vatan evlatlarını; Aynı taşeronların bir başka renk dipçikle bir seksen yıl daha marabalaştırmak istemedikleri ne malum? Bu ölümden kaçıp sıtmaya razı olmak olmayacak-mıdır? Yukarıda da dediğim gibi köteklerle ağa sürüklenmediğimiz ne malum?
Diyorsunuz ki,
Onlar bu güne kadar bizi sömürdüler şimdi sıra bizde… Sömürülecek bu vatan kimin ki sömürmeye yelteniyorsunuz? Ganimet malımı? Acaba zannettiğiniz gibi mi olacak? Ve nasıl olacak? “Güçlü, dirayetli, cengâver, dünyaya kafa tutan bir liderimiz olduğu sürece bize bir şey olmaz.” Diyenlerinizi duyar gibi oluyorum. Hadi diyelim ki Allah bize böyle birini nasip etti. İyi de hangi ekiple? Paranoya haline getirip altı ayda bir değiştirdiği ekibiyle mi? Daha dün kendisine küfredenleri bugün sırf itaat etsinler diye makam verdikleri ile mi?
Ve…
Yarısını ötekileştirdiğiniz bir ülkeyi hangi güçle ayakta tutacaksınız? Ülkenizin hangi erkine dayanacaksınız?
İran gibi petrol devimisiniz? Yoksa dayandığınız, size sadık mezhebiniz, aşiretiniz mi var? Yoksa kendinizi feda edeceğiniz ideolojiniz mi? Seksen yıl zapt edilememiş bir ülkeyi, onların zapt edemediği bu ülkeyi size mi emanet edecekler?
Yoksa orduyu, polisi, hukuku zapt edip biz bu işi götürürüz mü diyorsunuz? Ya da biz her zaman bir şekilde yüzde ellinin üzerinde oy alır gene yırtarız mı zannediyorsunuz?
Ya da bütün partilerin kolunu, kanadını kırdığınızda ve tek adam dirayeti ile bu ülkede dirliği koruyabileceğinizi mi zannediyorsunuz? Acaba o tek adam, tek adam mı olacak?
Memlekette iktidar mafyaları, hizipler türemeyecek mi? Tek adam bunlarla nasıl baş edecek? Ya da etmek isteyecek mi? Ya onları birbirine çarpıştırıp nemalanmak isterse ne olacak?
Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki “Atatürk, İsmet İnönü partili tek adam değiller-miydi?” Sonuç? Gelinen nokta malum değil mi? Eğer geçer akçe olsa idi meydan size bırakılır-mıydı?
Daha ne diyeyim?”