BEN HİÇ
YİRMİ YAŞIMDA OLAMADIM Kİ!
“Paşa
gönlümün bir gün huzur içerisinde olacağı günleri özlüyorum…”Bunu ben temenni
etmedim. Mahallemizin kemale ermişi Tahsin amcamız sıkça söylerdi.
Biz ona
Sucu Tahsin amca derdik. Galiba belediyenin su motorlarından sorumlu
olduğundandı. Sucu Tahsin amca böyle derdi… “paşa gönlümün bir gün huzur
içerisinde olacağı günleri özlüyorum.”
Bizler;
o zamanlar bu sözlerin anlamını tasavvur edemezdik… Çocuk aklımızla…
Şu anda
SÜAVİ söylüyor,”
"Ah
gelmişken baharda sevda…
Olur mu
veda?
Bilmez
mi vefa?”
Bir gün
dediler ki; Sucu Tahsin hakkın rahmetine kavuşmuş… O an hüzünlü sesi
kulaklarımda çınladı “paşa gönlümün bir gün huzur içerisinde olacağı günleri
özlüyorum.” Huzura
ermişmiydi?Allah bilir.
Bu sözü
ilk Sucu Tahsin Amcadan, mahallenin
derme çatma sedirinde, güz güneşinin ilık sıcaklığında sırtlarını kızdırmak
için babamla otururlarken duymuştum.
Babam
sırtını kızdırdığı güneşe yan dönerek “lan Tahsin, ne diin sen daha ne günler
göriceyük”
“Sus
pus oldu sazendeler bu gece…
Hazırlan
fırtına kopmak üzere…
Kalbime
tünemiş kuşlar uçuştu…”
Elindeki
fındık çubuğu ile yerleri çiziktirirken Sucu Tahsin amca “Yok be Memed, bize
bundan sonra görmeyen göz, konuşmayan dil, duymayan kulak yakışır.”
“Hadi
ya sende… Biz daha yirmiliğiz” diye çıkıştı babam.
Hüzünlü gülümseyişiyle…
“Ben
bir kördüm…
Senden
çok sevgiler gördüm…
Ve seni
böyle sürdüm…
Tuzla
balın arasına…”
“Yirmilik
mi?” dedi Tahsin Amca babamı dürterek… “Pehhh… Ben hiç yirmi yaşımda olmadım
ki! …” Hüzün kokan sesiyle…
Belli ki gülmek gelmemişti içinden.
Halbuki babam yarenlik yapmak istemişti. Gerçi
becerememişti ya…
“Ben
yirmi yaşındayken iki çocuk babasıydım lan Tahsin… Yirmi yaşında baba mı
olunurmuş… Dört yıl sonra askerden döndüğümde uşakları tanıyamadım”… Kederli
yüzünü gizlemek istercesine… Zoraki gülümseyerek...
Ve o
zaman anladım ki, babamın da bir sırrı vardı…
“Hasret
sormuştun bana…
Demiştin
ki hasret ne?
Yüreğim
kara sevdam…
Hasretimdin
sen oysa…”
Her ikisi de sustular… Uzaklara daldılar… Anlamsızlaştırdıkları dünyalarında kayboldular.
Her ikisi de sustular… Uzaklara daldılar… Anlamsızlaştırdıkları dünyalarında kayboldular.
Sucu
Tahsin’den sonra babam balkonda çayını yudumlarken arada bir “lan Tahsin
nerdesin” diye mırıldanırdı… Tahsin amcaların evini anlamsızca süzerken…
Birkaç
yıl sonra babamı da uğurladık.
………………
Ve
gıpta ediyorum, yirmili yaşlarını yaşayamadan nice fidanların toprağa
serildiğini gören ruhların, barış içerisinde hep beraber dünyalarını sabır ve
metanetle anlamlaştırmalarına…
Selam
olsun onlara...
…Ve
lanet olsun… Sen ben kavgaları ile bizi birbirimize düşüren iki paralıklara…